1. GİRİŞ
1.1 Siyaset Anlayışımız
1.1.1Kutuplaştırıcı Değil, Kucaklayıcı
1.1.2 Ayrıştırıcı Değil, Birleştirici
1.1.3 Kuvveti Değil, Hakkı Üstün Tutan
1.1.4 Siyasi Rantı Değil, Halka Hizmeti Esas Alan
1.2 Yönetim Anlayışımız
1.2.1 Adalet
1.2.2 Liyakat
1.2.3 İstişare
1.2.4 Ahlak
1.2.5 Şeffaflık ve Denetim
1.2.6 Plan ve Program
1.3 Vizyonumuz
1.3.1 Özgürlüklerin Teminat Altına Alındığı Bir Türkiye
1.3.2 Tam Bağımsız Bir Türkiye
1.3.3 Müreffeh Bir Türkiye
1.3.4 Güçlü Bir Türkiye
1.3.5 Öncü Bir Türkiye
2. TÜRKİYE VİZYONUMUZ “YENİDEN BÜYÜK TÜRKİYE”
2.1 Demokrasi, İnsan Hakları ve Özgürlükler
2.1.1 Hukuk ve Adalet
2.1.2 Seçim Sistemi ve Siyasi Partiler
2.2 Ekonomi ve
Kalkınma
2.2.1 Üretim ve Yatırım Politikaları
2.2.2 Para ve Finans Politikaları
2.2.3 Maliye ve Vergi Politikaları
2.2.4 Esnaf, Zanaatkâr ve KOBİ’ler
2.2.5 Tarım, Orman ve Hayvancılık
2.2.6 Enerji
2.2.7 Madencilik
2.2.8 Ulaşım ve İletişim
2.2.9 Dış Ticaret
2.2.10 Teknoloji ve İnovasyon
2.2.11 Turizm
2.3 Sosyal Politikalar
2.3.1 Eğitim
2.3.2 Sağlık
2.3.3 Aile
2.3.4 Çevre
2.3.5 Şehircilik
2.3.6 Mahalli İdareler
2.3.7 Spor
2.3.8 Medya
2.3.9 Kültür ve Sanat
2.3.10 Sosyal Güvenlik
2.3.11 Çalışma
Hayatı
2.3.12 İç Göç
2.3.13 Sivil Toplum
2.3.14 Endüstri 4.0 ve Toplum 5.0.
2.4 Sosyal
Kategorilere Yönelik Politikalar
2.4.1 Kadın
2.4.2 Genç
2.4.3 Çocuk
2.4.4 Engelli
2.5 Güvenlik
2.5.1İç Güvenlik
2.5.2Dış Güvenlik
2.5.3 Savunma Sanayi
3. DÜNYA VİZYONUMUZ “YENİ BİR DÜNYA”
3.1Genel Değerlendirme
3.1.1Dünyada ve Bölgemizdeki Tehditler
3.1.2Türkiye’nin Önemi
3.1.3Türkiye’nin Karşı Karşıya Bulunduğu Tehditler
3.2Türkiye’nin Batı ve Diğer Aktörle ile İlişkileri.
3.2.1Avrupa Birliği
3.2.2 Türkiye - ABD İlişkileri
3.2.3NATO ile İlişkiler
3.2.4Türkiye - BM Güvenlik Konseyi
3.3 Türkiye’nin Komşularıyla İlişkileri
3.4 Türk Cumhuriyetleri ile İşbirliği
3.5 Türkiye-İran İlişkileri
3.6 Rusya ile İlişkiler
3.7 Çin İle İlişkiler
3.8 Karadeniz Ekonomik İşbirliği
3.9 Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO)
3.10 İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT)
3.11 D-83.12 Atılması Gereken Adımlar
4. SONUÇ
GİRİŞ
Akıl ve irade sahibi bir varlık olarak “insan”
canlı-cansız bütün varlıklara karşı sorumluluk sahibidir. İçinde yaşadığımız
dünya insana sadece geçmişten bir miras değil, aynı zamanda gelecekten bir
emanettir. Bu nedenle insan, bireysel ahlaki sorumluluklarının yanı sıra hem
içinde yaşadığı fiziksel çevreyi muhafaza etmek ve iyileştirmekle hem de ideal
bir toplumsal ve siyasal düzen kurmakla mükelleftir. Söz konusu mükellefiyet
sadece “bugün”e ait bir yükümlülük değil, “dün”e yönelik bir borç ve “yarın”a dönük
bir sorumluluktur. Çünkü insan diğer varlıklardan farklı olarak iyiyi kötüden,
doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden, faydalıyı zararlıdan ve adaleti zulümden
ayırt etme kabiliyetine sahiptir.
İnsan yiyecek, giyecek, barınma gibi temel ihtiyaçların
yanı sıra refah, onur, izzet ve saygınlık gibi haklı beklentilerin de
içerisindedir. Bununla birlikte siyasal bir varlık olarak insanın temel hedefi
özgürlüğünden asgari düzeyde feragat ederek güvenliğini azami düzeyde garanti
altına almaktır. Müreffeh bir yaşamın tesisi ve toplumsal bir düzenin inşası
için değişik şekillerde de olsa, bir siyasi organizasyon olarak devlet, insan
hayatında hep önemli bir yere sahip olmuştur.
Devlet, bireylerin ortaklaşa inşa ettiği ve topluma
hizmet için bir “araç” olması gerekirken zamanla insanların özgürlük alanlarını
daraltmaya başlamış ve kendisini yetkilendiren insan üzerinde tahakküm kuran
bir amaca dönüşmüştür. Bu tablo bireyin devlet karşısında zayıflamasına ve
savunmasız kalmasına neden olmuş, devletin varoluş gayesinin aksine hizmet
fonksiyonu arka planda kalmış, bireylerin devlet için var olduğu bir anlayışa
yerini bırakmıştır.
Uluslararası sistem ve küresel sermayenin devletler
üzerindeki etki gücü bireyin gittikçe daha fazla nesneleşmesine sebebiyet
vermiş ve kâinatın özü olan insan sıradan ve değersiz bir varlığa
dönüştürülmüştür. Diğer yandan “kuvvet” üstün tutan ve hak nedeni olarak kabul
eden küresel sistem dünyanın bir kısmını açlık, sefalet ve savaşlara mahkûm
ederken diğer kısmının zenginlik ve refah içerisinde yaşamasını sağlamaktadır.
Bizler, insan olmanın üzerimize yüklediği vecibe ve bütün
insanlığa karşı sorumluluğumuzun gereği olarak adalet, hürriyet, merhamet,
saygı, sevgi, şefkat ve kardeşlik zemininde “Saadet Partisi"nde bir araya
geldik. Devleti saadetin bir engeli değil, bir aracı haline getirmek için
siyaset yapmaktayız.
Amacımız, başta Türkiye’de yaşayan insanlar olmak üzere,
bütün insanlığın saadetidir. Saadet ancak sevgi, kardeşlik, hak, özgürlük,
adalet, refah, izzet, onur ve saygınlık ortamında gerçekleşebilir. İnsan ancak
bu ortamda ve bu şartlar altında insandır. Aksi takdirde bütün ihtiyaçları
karşılanmış olsa dahi bir robottan farkı kalmayacaktır. Devletin görevi bu
ortamı tesis etmek ve devamını sağlamaktır.
Saadet Partisi olarak temel ilkemiz ahlaki manevi
değerler, hak ve adalettir. Önceliğimiz hukukun üstünlüğünü temin etmektir.
Hedefimiz maddi ve manevi olarak kalkınmış “Yeniden Büyük Türkiye”, nihai
amacımız ise hak ve adalete dayalı “Yeni Bir Dünya” kurmaktır.
1.1Siyaset Anlayışımız
1.1.1 Kutuplaştırıcı Değil, Kucaklayıcı
Aynı tarihi, aynı coğrafyayı, aynı kültürel havzayı
paylaşan ve aynı toplumsal hafızayı taşıyan insanların farklılıkları bir
zenginliktir. Ancak söz konusu farklılıkların politik amaçlarla gündelik
siyasete alet edilmesi tarihten gelen ortak aidiyet duygusunu zedeler;
gerginlik, zıtlaşma ve kutuplaşma meydana gelir, böylece iç huzur bozulur ve
ülkemiz geri dönülmesi mümkün olmayan bir felakete doğru sürüklenir.
Bugün milletimiz kutuplaşma ve gerginlikten yorulmuştur.
Toplumun bütün kesimleri normalleşme ve huzur aramaktadır. Ülkemizin en önemli
ihtiyacı uyumlu olma, kucaklaşma ve normalleşmedir.
Saadet Partisi olarak her türlü kutuplaşma ve zıtlaşma
yaklaşımını reddetmekte, tüm vatandaşlarımızın uyum içerisinde birlikte
yaşadığı bir Türkiye’yi benimsemekteyiz.
1.1.2 Ayrıştırıcı Değil, Birleştirici
Devlet her bir ferdin kendi kimlik ve değerleriyle
“toplumsal uzlaşma” zemini ve “hoşgörü” ekseninde birlikte yaşayacağı bir ülke
inşa etmek sorumluluğundadır. Devlet hiçbir vatandaşını öteki olarak göremez,
görmemelidir.
Saadet Partisi olarak hiç kimsenin etnik, dini ve
mezhepsel kimliği, dünya görüşü, siyasi tercihi nedeniyle baskıya ve tahakküme
maruz kalmadığı, her kesimin bir arada huzur ve barış içerisinde özgürce
yaşayabildiği bir Türkiye benimsemekteyiz.
1.1.3Kuvveti Değil, Hakkı Üstün Tutan
İnsanın doğuştan getirdiği hakları; emekten, karşılıklı
rızadan ve adaletten doğan hakları vardır. Bu haklar hiçbir zeminde pazarlık
konusu yapılamaz ve hiçbir gerekçeyle kısıtlanamaz. Kuvvet, çoğunluk, imtiyaz
ve menfaat ise hak sebebi değildir.
Adalet, hakkı üstün tutmakla sağlanır. Adalet sadece
imtiyaz sahibi seçkin bir zümrenin değil, tüm vatandaşlarımızın en temel
hakkıdır.
Saadet Partisi olarak güçlü olanı haklı değil, haklı
olanı güçlü kabul etmekte, hakkın ve adaletin hâkim olduğu bir Türkiye
benimsemekteyiz.
1.1.4Siyasi Rantı Değil, Halka Hizmeti Esas Alan
Siyaset halka hizmet etmek için yapılır. Hizmet ise
kendine ve çevresine çıkar temin etmek değil, milletimizi müreffeh bir hayat
standardına ulaştırmaktır. Hak yemeden ve yedirmeden de hizmet üretmek ve
yatırım yapmak mümkündür.
Saadet Partisi olarak siyasi tercihleri ne olursa olsun
insanımızın din, dil, cinsiyet, etnik köken gibi özellikleri nedeniyle hiçbir
ayrıma maruz kalmadan kamu hizmetlerinden eşit biçimde faydalanabildiği bir
Türkiye benimsemekteyiz.
1.2Yönetim Anlayışımız
1.2.1Adalet
Sadece insan ilişkilerinin değil, toplumsal ve siyasal
meşruiyetin kaynağı da adalettir. Devletin bekası ve toplumsal barışın tesisi
ancak adaletin hâkim olacağı bir yönetim yapısıyla mümkündür.
Saadet Partisi adaletin kâmil manada tesis edildiği bir
yönetim anlayışını esas almaktadır.
1.2.2Liyakat
Kamu hizmetlerinden vatandaşlarımızın nitelikli ve adil
bir şekilde yararlanması ancak işin ehline verilip liyakate dayalı bir devlet
yapısının oluşmasıyla mümkündür. Niteliksiz kamu yöneticilerinin elindeki güç
bir süre sonra çıkar amaçlı ve partizanca uygulamalara dönüşmekte ve
insanımızın kamu hakkı gasp edilmektedir.
Saadet Partisi kamu yönetiminde ehliyet, liyakat ve
dürüstlüğün dışında hiçbir kriterin dikkate alınmadığı, kamu kaynaklarının israfına,
yandaş kişi ve kuruluşlara peşkeş çekilmesine izin verilmediği bir yönetim
anlayışını esas almaktadır.
1.2.3İstişare
Devleti yönetenlerin karar alma süreçlerinde istişareye
önem vermesi, farklı görüş ve önerileri dikkate alması, katılımcı yönetişim
anlayışının gereğidir. Farklı görüşlerin dile getirilemediği ve eleştirilerin
ifade edilemediği tek adam yönetim anlayışının doğru ve kuşatıcı kararlar
alması oldukça güçtür.
Saadet Partisi doğru politikaları uygulamak ve meseleleri
ortak akılla çözmek için toplumun farklı kesimlerini temsil eden sivil toplum,
özel sektör ve akademi çevrelerinin dâhil edildiği istişari demokrasinin hâkim
olduğu bir yönetim anlayışını esas almaktadır.
1.2.4Ahlak
Devletin temeli adalet, adaletin teminatı ise ahlaktır.
Erdemden yoksun bir yönetim anlayışının pek çok çarpıklığı ortaya çıkarması
kaçınılmazdır.
Yönetimde iltimas, nepotizm, yandaş olanın öncelenmesi;
yolsuzluk ve rüşvet; milletin malından çalanlara, kendisine emanet edilen
makamı kullanarak menfaat elde edenlere göz yumulması; “İtibardan tasarruf
olmaz.” mantığıyla kamu kaynaklarının israf edilmesi adalet ve aidiyet
duygusunu zedelemekte, ahlaki erozyona neden olmakta, devletin temellerini
sarsmaktadır.
Saadet Partisi dürüstlük ve doğruluğu prensip olarak
kabul eden, hukuk ve ahlakın sınırlarına riayet eden, sorumluluk ve emanet
bilincine sahip bir yönetim anlayışını esas almaktadır.
1.2.5Şeffaflık ve Denetim
Demokratik sistemlerde kamu yönetiminin temel
vasıflarından biri şeffaflıktır. Kamu idaresinin halka yönelik bütün
işlemlerinin şeffaf ve denetlenebilir olması, hesap verebilirliğin sağlanması
ve her türlü kamu yolsuzluğunun önlenmesi gerekmektedir.
Saadet Partisi şeffaflık ve hesap verebilirliği sağlayan,
iç ve dış denetim mekanizmalarını işleten bir yönetim anlayışını esas
almaktadır.
1.2.6 Plan ve Program
Kamu yönetiminde planlı ve programlı hareket etmek atıl
yatırımların önüne geçmenin ve kaynak israfını önlemenin yanı sıra iş ve
yatırımların asgari sürede ve en az maliyetle gerçekleştirilmesine olanak
sağlar. Bu nedenle yürütme yetkisini elinde bulunduranların çalışmalarını
planlı bir şekilde yapmaları ve yatırım başlamadan önce ciddi bir ön hazırlık
sürecinin bulunması elzemdir. Anlık ve ansızın alınan siyasi ve popülist
kararlarla hayata geçirilen politikalar devlete olan güveni ve devlette
süreklilik esasını zedeler.
Saadet Partisi planlı ve programlı çalışan, alanında
uzman kişilerin ve konunun muhatabı olan kurum ve kuruluşların katılımıyla
stratejik planlamalar yapan, her yatırım öncesinde kapsamlı fizibilite
raporları hazırlayarak milletimizin milyarlarca lirasının heba edilmesini ve
ölü yatırımlara aktarılmasını engelleyen bir yönetim anlayışını esas
almaktadır.
1.3Vizyonumuz
1.3.1Özgürlüklerin Teminat Altına Alındığı Bir Türkiye
Temel insan hakları ve özgürlüklere her insanımızın sahip
olduğu ve bu hakların devlet tarafından güvence altına alındığı yasal çerçeve
oluşturulmalıdır. Bu haklar hiçbir pazarlığın konusu yapılamayacağı gibi
herhangi bir gerekçe ile rafa da kaldırılamaz.
Saadet Partisi yaşam hakkı, güvenlik hakkı, eğitim hakkı,
din, düşünce ve ifade özgürlüğü ve örgütlenme hakkı başta olmak üzere bütün hak
ve özgürlüklerin teminat altına alındığı bir Türkiye hedeflemektedir.
1.3.2Tam Bağımsız Bir Türkiye
Tam bağımsızlık ancak ekonomiden sanayiye, bilimden
sanata, eğitimden kültüre, iç politikadan dış politikaya bütün alanlarda
yapılacak kapsamlı çalışmalar neticesinde mümkün olabilir.
Saadet Partisi gelişmeler ve sorunlara karşı edilgen
değil, etken ve her alanda kendi ayakları üzerinde durabilen tam bağımsız bir
Türkiye hedeflemektedir.
1.3.3 Müreffeh Bir Türkiye
Vatandaşın huzuru ülkedeki refah seviyesi ile doğrudan
ilintilidir. Sosyal devlet ilkesinin gereği olarak devlet tüm vatandaşlarına
asgari bir refah düzeyi sağlamakla mükelleftir.
Saadet Partisi vatandaşlarımızın hayat standartlarının
yüksek olduğu, yarınlarından endişe duymadığı, geleceğe umutla baktığı ve
huzurun hâkim olduğu müreffeh bir Türkiye hedeflemektedir.
1.3.4 Güçlü Bir Türkiye
Güçlü olmak kaynakların ve imkânların doğru
değerlendirilmesi ile mümkündür. Güçlü Türkiye kendi medeniyetinin köklerini
bilen bir topluma, adil bir yönetim ve hukuk sistemine, bilgi ve teknolojiyi
üreten bir ilmi yapıya, üretime dayalı bir ekonomiye ve milli bir orduya
dayanmak zorundadır. Bunları sağlamaya dönük adımlar kararlı, hızlı, nitelikli,
etkin ve istikrarlı bir şekilde atılmalıdır.
Saadet Partisi vatandaşlarının kendisini değerli
hissettiği; şahsiyetli bir dış politika izleyen; emperyalistlere korku,
mazlumlara güven veren güçlü bir Türkiye hedeflemektedir.
1.3.5 Öncü Bir Türkiye
Türkiye tarihi müktesebatı, medeniyet değeri, coğrafi
konumu, siyasi tecrübesi ile bölgesel ve küresel düzlemde öncülük yapabilecek
bir donanıma sahiptir.
Türkiye’nin öncülüğü gücün, teknolojinin ve yeryüzü
kaynaklarının hem bölgemizdeki insanların hem de bütün insanlığın hizmetine
adil bir şekilde sunulabilmesi için imkân sağlayacaktır.
Saadet Partisi küresel güçler arasına sıkışmış bir ülke
değil, tarihsel misyonu doğrultusunda inisiyatif alan, kendi sorunlarını bilen
ve çözebilme kapasitesine sahip, bölge ülkeleri ile işbirliği yapan, küresel
anlamda politika üreten/uygulayan ve Yeni Bir Dünya kurulmasına öncülük edecek
bir Türkiye hedeflemektedir.
2. TÜRKİYE VİZYONUMUZ “YENİDEN BÜYÜK TÜRKİYE”
2.1Demokrasi, İnsan Hakları ve Özgürlükler
İnsan hayatını, onurunu ve haysiyetini koruyan en temel
değerler hak ve özgürlüklerdir. Kişiye doğuştan karşılıksız olarak bahşedilen
bu hakların ve özgürlüklerin evrensellik, devredilemezlik, bölünemezlik,
birbirine bağlılık, eşitlik ve sorumluluk gibi özellikleri bulunmaktadır.
Dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar insanların tamamı aynı insan haklarına
sahiptir.
Demokrasinin esası düşünce ve ifade özgürlüğüdür.Düşünce
ve ifade özgürlüğü ile örgütlenme hakkı, demokrasinin olmazsa olmaz
koşullarıdır. Bu koşul düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, düşünce ve
bilgileri her vasıta ile aramak, elde etmek, yararlanmak ve yaymak hakkını
gerektirir.
Devletin ve doğal olarak bu yapı içerisinde yer alan
yasama, yürütme ve yargı erklerinin entemel görevi en geniş anlamda insan
hakları ve özgürlükleri korumak ve adaleti tesis etmektir.
Saadet Partisi insan haklarının ve özgürlüklerinin
teminatı olduğu gibi demokrasinin kâmil manada uygulanmasının da
garantisidir.Türkiye Cumhuriyeti hudutları içinde yaşayan her bir fert hürdür,
onurludur ve haklar bakımından eşittir. Devlet ırkı, rengi, cinsiyeti, dili,
dini, mezhebi, siyasi görüşü, sosyal menşei, serveti veya diğer herhangi bir
özelliğini gözetmeden bütün insan haklarını ve özgürlükleri garanti altına
almalıdır.
• Demokrasinin tam
anlamıyla teşekkül ettirilmesi için gerekli düzenlemeler hızla
gerçekleştirilecektir.
• İnancı, ırkı,
mezhebi ne olursa olsun bütün vatandaşlarımıza temel insan hakları hiçbir
pazarlık konusu yapılmadan teslim edilecektir.
• Bir fikir ya da
düşüncenin ifade edilebilir olmasının ölçütü hakaret ve şiddet içermemesidir.
Hiçbir iktidarın, hoşuna gitmeyen düşüncelerin ifade edilmesini kısıtlama ve bu
düşüncenin sahiplerini cezalandırma hakkı yoktur. Düşünce ve ifade özgürlüğünün
önündeki bütün engeller kaldırılacaktır.
• Halkın haber
alma hakkının ve özgürlüğünün garanti altına alınabilmesinin yanı sıra şeffaf
ve hesap verebilen bir yönetimin olabilmesi için radyo, televizyon ve gazeteler
başta olmak üzere medyanın objektif ve tarafsız olması, medya sahiplerinin de
sadece medya ile ilgili alanlarda faaliyet göstermesi sağlanacaktır.
• Milletimizin tüm
fertlerinin vergileriyle finanse edilmesine rağmen iktidarların halk üzerindeki
propaganda aracına dönüşen kamu yayın kuruluşları gerçek anlamda kamu yararı
için çalışan kurumlara dönüştürülecektir. Bu iletişim kuruluşlarının bütün
toplumu ve kamuoyunu doğru bilgilendirecek şekilde hareket etmesi
sağlanacaktır.
• Fiili olarak
hiçbir suça karışmamış tutuklu ve yargı baskısı altındaki siyasilerin ve
gazetecilerin hakları korunacaktır.
2.1.1 Hukuk ve Adalet
Halka hizmeti hakka hizmet olarak gören bir kamu
yönetimi, Saadet Partisinin merkezi yönetim anlayışının temelini
oluşturmaktadır. Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak ifade edilen
yeni bir idari yapıyla yönetilmeye başlanmış ancak bu sistemin ciddi yapısal
sorunları nedeniyle kamuda etkin, verimli ve şeffaf bir hizmet hamlesi
gerçekleştirilememiştir.
Bu sistem ile birlikte Meclis’in yürütme üzerindeki
denetim gücü elinden alınmış, yürütmeyi denetlemesi gereken yargı da yürütmenin
etkisine girmiştir. Dolayısıyla yasama ve yargı kendilerinden beklenen kamu
yararı için yasa yapma, yürütmeyi denetleme ve dengeleme rollerini yerine
getirmekten uzaklaşmıştır.
Yargı ise hukukun üstünlüğü ilkesine sahip çıkamayan,
hukuki boyutun dışında kendi içinde kutuplaşarak siyasallaşan, nihayetinde
yürütmenin etkisine giren bir konuma sürüklenmektedir.
Günümüzde tesis edilmesi gereken adalet,aranır hale
gelmiştir. Adalet dağıtması gereken kurumlar mağduriyetlerin merkezi konumuna
gelmiştir. Hiçbir ideolojik bağlılık, hiçbir konjonktür hukukun üstünlüğü ilkesinin
önüne geçemez. Talimatla harekete geçen ve karar veren bir adalet mekanizması
ülkeyi felakete götüren yanlışların en büyüğüdür.
Yargıya dair bir diğer temel mesele, mevzuattaki
sorunların yanında özellikle ağır ve çoğu zaman gereksiz iş yükü nedeniyle
yargının yavaş işlemesidir. İnsanlar adaletin bu ağır
işleyişinden dolayı hukuk dışı arayışlara girmeye
zorlanmaktadır. Bilindiği üzere“Geciken adalet, adalet değildir.”
Saadet Partisi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin
yeniden yapılandırılması gerektiğine inanmaktadır. Bu inanç doğrultusunda
kuvvetler ayrılığını ve hukukun üstünlüğünü vazgeçilmez prensipler olarak kabul
etmektedir.
•Kamu yararını, halkın menfaatini, insanların temel hak
ve hürriyetlerini güvence altına almak amacıyla birbirinden ayrı fakat
birbirini denetleyen ve dengeleyen kuvvetler ayrımı sistemini tesis edecektir.
•Adaletin hızlı ve tam olarak tecelli etmesi için gerekli
tedbirleri alacaktır.
•Merkezi yönetimin işlemlerinde etkin, şeffaf ve israftan
uzak bir hizmet kalitesi sağlanacak, vatandaşlarımızın ihtiyaçları ve memnuniyetleri
gözetilerek gerekli bütün düzenlemeler hayata geçirilecektir.
•Geniş bir toplumsal uzlaşma ile insan haklarını teminat
altına alan, hak ve adalet merkezli yeni bir anayasa hazırlanacaktır.
•Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı tam anlamıyla tesis
edilecektir.
•Yargı reformu yapılacaktır. Yargı reformu vatandaşların,
baroların, hâkimlerin, savcıların, uzmanların ve akademisyenlerin görüş, öneri,
talep ve şikâyetleri dikkate alınarak hayata geçirilecektir.
•Adaletin hızlı işletilmesi için usul kanunlarında
gerekli düzenlemeler yapılacaktır.
•Yapısal reformlar sayesinde siyaset ve yürütme, yargıya
müdahale edemeyecek; yargının siyasallaşması yolu bir daha açılmamak üzere
kapatılacaktır.
•Halkın oyları ile seçilmiş olan milletvekilleri ve
belediye başkanları hakkında herhangi bir iddia varsa gereği hukuk devleti
çerçevesinde yapılacaktır. Haklarında suçlamalar bulunan milletvekilleri ve
belediye başkanlarının mahkeme kararıyla kesinleşen hüküm bulunmadığı müddetçe tutuksuz
yargılanmaları için gerekli kanuni düzenlemeler yapılacaktır.
•Hâkim ve savcıların meslek içi eğitimlerine önem
verilecek ve mesleklerindeki ihtisaslaşmaları teşvik edilecektir.
2.1.2Seçim Sistemi ve Siyasi Partiler
Siyasi partiler demokratik sistemlerin vazgeçilmez
unsurlarıdır. Farklı toplumsal görüşlerin siyasi düzlemde ifade edilebilir ve
örgütlenebilir olması demokrasinin gelişebilmesi için bir zorunluluktur.
Siyasi partilerin seçimlere eşit şartlarda girebilmek ve
yarışabilmek bakımından örgütlenme ve çalışma şartlarının önündeki engellerin
kaldırılması gerekmektedir. Seçme ve seçilme yaşının düşürülmesi, demokratik
çoğulculuk için tek başına yeterli değildir. Aynı zamanda temsilde adaletin
sağlanması ve farklı görüşlerin de toplumsal destekleri oranında mecliste
temsil edilmesi önem arz etmektedir.
Saadet Partisi siyasi partiler arasında eşit rekabet
şartlarının oluşturulmasını ve temsilde adaletin sağlanmasını elzem kabul
etmektedir.
•Seçim sistemi adil bir yapıya kavuşturulacaktır.
•Seçim sistemi sosyal adalete ve milletimizin
beklentilerine uygun hale getirilecektir.
•Seçim barajı kaldırılacaktır.
•Siyasi partilere devlet yardımının seçime katılan
partiler arasında hiçbir ayrım yapılmadan aldığı oy oranına göre adil bir
şekilde paylaştırılması sağlanacaktır.
•Siyasetin finansmanı şeffaflaştırılacak, bu yönde
gerekli her türlü yasal düzenleme ivedilikle gerçekleştirilecektir.
•Hiçbir merci tarafından seçim döneminde denetimsiz ve
hesap verilmeyen kamu harcaması yapılmaması için gerekli tedbirler alınacaktır.
Seçim kampanyalarında kamu kaynaklarının siyasi partiler tarafından
kullanılmasını engelleyecek yasal düzenlenmeler yapılacaktır.
•Seçimlerin güven ortamında gerçekleştirilmesi içinseçim
süresince içişleri, ulaştırma ve adalet bakanları değiştirilecek, vali ve
kaymakamların seçimlere müdahale etmesinin önüne geçilecektir.
Referandum müessesesine daha fazla işlerlik kazandıracak
önemli yasalar milletimizin
onayına sunulacaktır. Referandumun güvenli, kolay ve
hızlı yapılmasını sağlamak için
e-devlet dâhil bütün bilişim alt yapısından istifade
edilecektir.
2.2 Ekonomiye Kalkınma
2.2.1 Üretim ve Yatırım Politikaları
Bugüne kadar Türkiye’de uygulanan ekonomi politikaları,
beklenenin aksine “güçlünün ekonomisi”ni büyütmüş, milletin ekonomisini
küçülmüştür. Yatırımlar katma değerli alanlar dışındaki üretim dışı verimsiz
alanlara kaydırılmış, yatırımcılar faiz kıskacı altına alınırken bankalar vergi
rekortmeni olmuştur.
Ekonomideki bu yanlış politika gerçek ekonomik büyümeyi
sağlayacak üretime dayalı yatırım gücünü ortadan kaldırırken vatandaşlarımız
faiz, zam, vergi, düşük ücret ve düşük taban fiyatları ile ekonomik krizden
olumsuz etkilenmektedir.
Sürekli artan iç ve dış borçlanmayla ekonominin yönetimi,
küresel sermayeye terk edilmiş durumdadır. Bu yüzden işsizlik ve gelir
dağılımındaki adaletsizlik artmakta, iç ve dış borçlar yükselmekte, borçların
anapara ve faiz ödemeleri yeniden borçlanarak yapılmaktadır. Toplanan
vergilerin önemli bir kısmı yatırım yerine, faiz ödemelerine gitmektedir. Bu
yüzden genç nüfusuna rağmen halkımız işsizliğe ve borca mahkûm edilmektedir.
•Türkiye’nin bölgeler arasındaki ekonomik
dengesizliklerinin giderilmesi suretiyle yeni bir üretim ve kalkınma hamleleri
gerçekleştirilecektir. Bunun için her bölgedeki kaynaklara ulaşım imkânı
sağlanacak, böylece istihdam - üretim - ihracat seferberliğinde yurdun her
köşesindeki imkânlardan azami ölçüde yararlanılacaktır.
•Ülkenin ekonomik kalkınması ve gelişmesi için bölgesel
ihtiyaç ve kapasiteleri dikkate alarak yeni yatırım projeleri
geliştirilecektir. Böylece tarım, sanayi, teknoloji ve hizmet sektörlerinde hem
mevcut yatırımların verimliliği artırılacak hem de yeni yatırım projeleri
teşvik edilecektir.
•Başta organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi siteleri
olmak üzere altyapı tesislerine önem verilecek ve yaygınlaştırılacaktır. Böylece
üretim, istihdam ve ihracat artırılacaktır. Teşvikler üretimi, istihdamı ve
ihracatı artırmak için kullanılacaktır.
•Temel sektörler, bölgesel gelişme ve tematik alanlarla
ilgili ana plan ve stratejiler oluşturulacaktır. Kalkınma ajanslarının etkin
koordinasyonuyla kalkınma planları ve bunlara dayalı uygulamalar, bölgesel
düzeyde yatırım önceliklerinin belirleneceği şekilde yapılandırılacaktır. Özel
sektörün ve sivil toplumun katılımı teşvik edilere
kalkınma işbirliği faaliyetlerinde kamu-özel sektör-sivil
toplum işbirliği artırılacaktır.
•Başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri olmak üzere
büyük ekonomik dengesizlik arz eden bölgelerin kalkındırılması için özel
programlar tatbik edilecektir. Böylece ciddi boyutlara ulaşan iç göçün
durdurulması ve geri çevrilmesi için Anadolu’daki yatırımlara destek
verilecektir.
•GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) süratle tamamlanacaktır.
GAP bölgesindeki yerleşim alanlarında ortaya çıkacak acil alt yapı sorunlarının
çözümü sağlanacaktır.
•Türkiye ekonomisi için cari açığın düşürülmesi,
enflasyon ile kararlı mücadelenin yapılması, mali disiplinin sürdürülmesi,
sanayi üretim kapasitesini ve katma değeri artıracak yapısal reformlara hız
verilmesi sağlanacaktır.
•İhracatı artırmak için üretim maliyetini düşürmek
gerekir. Bu nedenle girdi maliyeti ve vergi oranları girişimci lehine ve dünya
standartlarına yakın bir oranda indirilecektir.
•Kamu harcamalarının verimli hale getirilmesi,
etkinliğinin artırılması ve kamuda cari harcamalarda tasarruf sağlanmasına
öncelik verilecek, özelleştirmeler bu kapsamda ele alınarak verimli yatırımlar
desteklenecektir.
• Mevcut kabiliyet ve potansiyellerine göre illerde
farklı sanayi politikaları uygulanacak, kümeleme metodu ile bu politikalar
ilçeler bazında geliştirilecektir.
•Şehirleşmenin hızlanması nedeniyle şehir ve üretim
merkezleri bağlantıları, üretici ve tüketici lehinde yeni bir yaklaşımla ele
alınacaktır.
•Dijital teknolojiler, ileri malzeme teknolojisi ve
katmanlı üretim teknolojisi gibi genel amaçlı teknolojilerin kullanımıyla
ortaya çıkacak yenilikler, yapay zekâ uygulamaları ile geliştirilerek
üretkenlik artışı sağlanacaktır.
•Sektörel ve teknolojik dönüşümün ülkelere sağlayacağı
avantajlar dikkate alınarak ülkemizin müteşebbislik anlayışına yön verecek ve
onları piyasa mekanizmalarının ötesinde adımlar atmaya yönlendirecekçalışmalar
yapılacaktır.
•Başta organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi siteleri
olmak üzere altyapı tesislerine önem verilecek ve milli, güçlü, süratli ve
yaygın kalkınma yoluyla üretim, istihdam ve ihracat artırılacaktır.
•Birlikte üretmek ve birlikte paylaşmak esasıyla tesis
edilecek olan “Adil Ekonomik Düzen”e dayalı üretim ve kalkınma anlayışımızla, maddi
ve manevi kalkınmamızın hızla gelişmesi tesis edilecektir.
2.2.2Para ve Finans Politikaları
Para politikası finansal istikrarın belirlenmesinde
önemli bir unsurdur. Dolayısıyla Türkiye’ye özgü bir makro model perspektifi
oluşturulmalıdır. Merkez Bankası uygulayacağı para politikası stratejisini
belirlerken ülkemizin potansiyelini ve imkânlarını dikkate almalı ve ilgili
kurumlarla etkin bir koordinasyon sağlamalıdır.
•Ekonomideki yatırımcıları ve diğer aktörleri korumak
için finansal piyasalarda uygun düzenlemeleri hayata geçirecektir.
•Bankacılık sisteminde kredi/mevduat arasındaki farkı
kapatacak bir fon kurulacak, kredi/mevduat oranı sorunlu olan bilançolar
düzeltilecek ve şeffaflık arttırılacaktır.
•Bankacılık sektörünün güvenilir ve şeffaf olmasına
dikkat edilecek, bankacılığın dışında oluşturulacak kredi ve teminat sistemi
ile şirketlerin ve yatırımların gelişmesine uygun yeni metotlar
geliştirilecektir.
•Reel sektörün finansman ihtiyacını düşük maliyetle karşılamasına
yönelik adımlar atılacak, farklı nitelikteki finansal araçlar kullanıma
sunularak, borç yükü altındaki işletmelerin kârlı ve verimlibir yapıya
kavuşması tesis edilecektir.
2.2.3Maliye ve Vergi Politikaları
Maliye politikası, istikrarlı yüksek büyüme ortamının
tesis edilebilmesi için büyük önem taşımaktadır. Bugüne kadar yapılan sorumsuz
harcamalar ve plansız yatırımlar neticesinde devletin gelirleri giderlerini
karşılayamamaktadır. Kamu gelirleri ve harcamaları arasındaki fark her geçen
yıl artmaktadır. Kamu borçlanma faizleri ise makroekonomik dengeleri alt üst
etmektedir. Bunun sonucunda fatura halkımıza kesilmektedir.
•Ekonomik istikrarın sürdürülebilmesi, yurtiçi
tasarrufların artırılması ve cari açığın kontrol altında tutulmasına yardımcı
olacak şekilde diğer ekonomik politikalarla uyumlu bir biçimde uygulanması esas
olacaktır.
Türkiye’de uygulanan mevcut vergi sistemi adil bir
yaklaşımla hazırlanıp uygulanmadığı için alt gelir gruplarını ezmektedir. Vergi
maliyetleri fiyatları yükseltmekte, üretim masraflarını artırmaktadır. Bu
açıdan vergi düzeni sadece ekonomiyi değil, sosyal yapıyı da tahrip etmektedir.
•Vergi yükü hafifletilecek ve vergi adaleti
sağlanacaktır.
•Asgari ücretliden vergi alınmayacak, çarpık ve adil
olmayan vergi sisteminde köklü reformlar gerçekleştirilecektir.
•Asgari ücret orta vadede yoksulluk düzeyinin üstünde
olacak şekilde artırılacak ve gelir dağılımındaki adaletsizlik giderilecektir.
2.2.4Esnaf, Zanaatkâr ve KOBİ’ler
Girişimcilere, esnaf ve zanaatkârlara önem vermek reel
ekonominin bir gereğidir. Bu kapsamda yeni iş fırsatlarının sunulduğu, işgücü
niteliğinin yükseltildiği ve teknolojik değişimlerin fırsata dönüştürüldüğü
girişimcilik ekosisteminin geliştirilmesi temel hedefimizdir.
•Özel sektörün yenilikçi ve üretken yatırımları
desteklenecektir. Vatandaşlarımızın yaşam kalitesini artıracak nitelikteki
yatırım alanlarına öncelik verilecek, yerli katma değeri artırmak ve kümeleme
gibi stratejik konularda üniversite-sanayi işbirlikleri geliştirilecektir.
•Üretim yapan küçük esnaflar için yeni orta büyüklükte
sanayi siteleri kurulacaktır. Kâr ortaklığı sistemi ile küçük esnafımıza hem
ucuz hem de vadeli üretim imkânı sağlanacaktır. Ek kaynaklar tahsis edilerek
maliyetler düşürülecektir. Yatırım esnasında vergiler sıfırlanacak, bütün
girdilerin içindeki vergi ağırlığı azaltılacaktır.
•Ülkemizdeki üretimin ve istihdamın çok büyük bir kısmını
sağlayan KOBİ’lerin, toplam krediden aldıkları pay, ürettikleri katma değer ve
istihdamla doğru orantılı olarak artırılacak, KOBİ’lere ihracatlarını
arttırmaları için bilgi, pazar temini ve finansman imkânları sağlanacaktır.
•Özellikle sanayide devlet katkısı ve özel sektör teşvik
uygulamaları ile OSB kapasitelerinin geliştirilerek girişimcilere daha iyi
hizmet verilmesi ve araştırma merkezleriyle yeni nesil entegrasyonunun
sağlanması hızlandırılacaktır.
2.2.5 Tarım, Orman ve Hayvancılık
Topraklarımız, iklimimiz, sahip olduğumuz bitkisel
çeşitlilik, su potansiyelimiz ve yetişmiş insan faktörümüz en büyük güç
kaynağımızdır. Tarım, orman ve hayvancılık ülkemizin kendi gücüyle ayakta
durabilmesi için stratejik öneme sahip sektörlerdir.
Uygulanan yanlış politikalar neticesinde geçmişte gıda
üretimi alanında kendi kendine yetebilen dünyadaki yedi ülkeden birisi olan
ülkemiz günümüzde kendi nüfusunu besleyemez duruma getirilmiştir. Hâlihazırda
tarım ürünleri ithalatımız ihracatımızı geçmiş durumdadır.
•Tarım, hayvancılık ve orman alanında potansiyelimizden
hareketle üreticimizin hak ettiği payı alması sağlanacaktır. Bu kapsamda girdi
maliyetleri düşürülecek; gübre, sulama, elektrik, ilaç ve akaryakıtta vergi
indirimi sağlanacaktır.
•Üreticilerimizi ve ülke tarımını çok uluslu ve küresel
şirketlere bağımlı hale getiren maksatlı kotalar kaldırılacaktır.
•Fındık, çay, tütün, zeytin, pamuk, pancar, kuru üzüm ve
yaş sebze gibi stratejik gıda türleri için ürün ve havza bazlı politikalar
geliştirilecektir.
•Borsası kurulabilen her ürün için en uygun illerde
borsalar kurulacak ve bunların dünya borsaları ile entegrasyonu sağlanacaktır.
•Üretici birliklerinin önündeki engellerin kaldırılması
için gerekli yasal düzenlemeler en kısa zamanda yapılacaktır.
• Tohum üretimi ve ileri teknoloji gerektiren tarım ve
hayvancılık alanları desteklenecektir.
• Yerli sertifikalı tohum üretiminin önündeki engeller
kaldırılacak ve teşvik edilecektir.
•Su kullanımının etkinleştirilmesi, ürün-bölge-üretici
bazlı su varlığını dikkate alan destekleme sistemine geçilmesi
hızlandırılacaktır.
•Sulanabilir tarım arazilerinin sulama ve drenaj
yatırımları hızla tamamlanacak, verimliliği arttıran ve toprağı koruyan sulama
yöntemleri çiftçilerle birlikte uygulanacaktır.
•Tarımda bilgi birikimi ve bilgi akışı sağlanacak; tarım
kuruluşları, ilgili fakülteler ve üreticilerle birlikte yönlendirici planlama
yapılarak ithalatçı konumdan ihracatçı konuma geçilecektir.
•Tarım destekleri girdiler ve ürün üzerinden yapılarak
yeterli seviyeye çıkartılacaktır.
•Tarım, orman, su ürünleri ve gıda sanayinde üretim araç
ve sistemleri geliştirebilmek için yeni teknolojilerle, uzaktan algılama ve
erken uyarı sistemleri ile yerli bilişim sistemleri ve yazılımları
desteklenecektir.
•Tarım arazilerinin tarım dışı kullanımı engellenecektir.
•Orman, çayır ve mera alanlarında koruma-kullanma dengesi
gözetilecek, ormanların ekonomik, sosyal ve ekolojik fonksiyonlarını gözeten
bir planlama anlayışı benimsenecektir.
•Orman yangınlarıyla mücadele kapasitesi artırılacak,
zararlı böceklerle ve hastalıklarla mücadelede kimyasal yöntemlerden daha
ziyade biyolojik mücadele yöntemlerine ağırlık verilecektir.
•Hayvancılık alanında kısa vadeli çözüm olan ithalat
yerine, yurt içinde üretim sürdürülebilir şekilde geliştirilecek ve hayvancılık
destekleme konuları ve destek tutarları orta ve uzun dönemleri kapsayacak
şekilde planlanacaktır.
•Üretimde kendine yeterliliğin artırılması, güvenilir
gıdanın arzı ve tüketiminin temini gibi konularda etkinlik ve verimlilik
hedeflenecektir.
•Tarım ve hayvancılıkta yeni teknolojilerin uygulanması
desteklenecek ve toplumun yeterli ve dengeli beslenmesini esas alan, doğal
kaynakları sürdürülebilir kullanan ve ileri teknoloji içeren bir yapı
oluşturulacaktır.
2.2.6Enerji
Türkiye’nin sürdürülebilir bir kalkınmayı
gerçekleştirebilmesi doğru, tutarlı ve milli bir enerji politikası uygulamasına
bağlıdır.
•Günlük hayatımızın temel ihtiyacı olan enerji; kalitesi,
maliyeti, yeterliliği ve devamlılığı öncelikle teminat altına alınacaktır.
•Enerji yatırımları ihtiyaca cevap verecek düzeye
getirilecek, dışa bağımlılığı asgari seviyede tutmak için öncelikle yerli ve
milli kaynaklar değerlendirilecektir.
•Enerjide kaynak çeşitliliğini sağlayacak önemli projeler
hayata geçirilecektir.
•Yıllardır engellenmiş olan güvenli nükleer teknolojinin
ülkemize kazandırılması ve nükleer enerjinin milletimizin hizmetine sunulması
sağlanacaktır.
•Hidrolik enerji imkânlarının, rüzgâr, güneş ve jeotermal
enerji kaynaklarının değerlendirilmesi için çalışmalar hızlandırılacak,
ekolojikve toplumsal hassasiyet gözetilecek, yatırım ve işletmeler bunlara göre
desteklenecektir.
•Bölge ülkeleri ile enerji üretim ve iletim sahalarında
işbirliğine gidilerek elektrik, doğalgaz ve petrol iletim hatlarında bağlantı
kurulması sağlanacaktır.
•Isınmada ve sanayide zaruri bir ihtiyaç maddesi olan
doğalgazın en ucuz şekilde kullanıcısına ulaştırılabilmesi için bütün doğalgaz
üreten ülkelerle karşılıklı menfaatlere dayanacak şekilde anlaşmalar yapılacaktır.
• Enerji üretimi ve dağıtımı özel sektör ve kamu
yatırımları vasıtasıyla karşılanacaktır. Rekabet ortamı içerisinde ucuz ve
temiz enerji arzı sağlanacaktır.
• Enerji temininde kaynak çeşitlendirmesini için yerli ve
yenilenebilir enerji kaynaklarımümkün olan en üst düzeyde değerlendirilecek,
yerli kaynaklara dayalı enerji üretimi ile stratejik sektörlerde dönüşüm
programları uygulanacaktır.
•Elektrik enerjisi iletim ve dağıtım hatlarında yenileme
yatırımlarına öncelik verilerek kayıp ve kaçakların önüne geçilecektir.
2.2.7Madencilik
•Petrol ve doğalgaz üretimimizi artırmak için yurt içi ve
yurt dışı sahalarda arama ve işletme faaliyetleri hızlandırılacaktır.
•Bor, çelik, krom, toryum, bakır gibi katma değeri yüksek
madenlerin ülkemize kazandırılmasında Ar-Ge çalışmaları artırılacaktır.
•Rekabetçi bir maden programı oluşturularak dışa
bağımlılığın azaltılması ve sanayide hammadde ihtiyacının karşılanması için
maden tesislerinin makine ve teçhizat imalatı desteklenecektir.
•Sanayi üretimini destekleyici nitelikte maden, hammadde
arama yatırımları desteklenecek, teknolojik kapasite ve kabiliyetleri
artırılacak, madencilik altyapı yatırımları hızlandırılacak, alüminyum yassı
mamul, çelik ve entegre madencilik gibi stratejik alanlarda metalürji
yatırımlarına hız verilecektir.
•Madencilik sektöründe ruhsat güvencesinin artırılması,
karmaşık ve uzun izin süreçlerinin basitleştirilmesi, ihraç edilen madenlerin
yurtiçinde işlenerek oluşan katma değerin artırılması, başta özel kesim olmak
üzere arama faaliyetlerinin artırılması sağlanacaktır.
•Madencilik faaliyetleri diğer sektör faaliyet ve
yatırımlarla eşgüdümlü ve verimli bir şekilde planlanacak; ölçek, teknoloji, iş
güvenliği ve çevre bütünlüğüne dikkat edilerek sektörün uyumu
geliştirilecektir.
2.2.8 Ulaşım ve İletişim
Ulaşım ve iletişim alt yapısı başta ekonomi olmak üzere
diğer bütün sektörlerin güçlendirilmesi ve işlemesi için büyük önem arz
etmektedir.
•Bütün ulaştırma imkânlarının ekonomik ve dengeli bir
tarzda yurt sathına yayılmasına öncelik verilecektir. Bu kapsamda başlanan
yatırımlara öncelik tanınarak tamamlanması gerçekleştirilecektir.
•Ulaştırma master planı kapsamında karayolu, demiryolu,
denizyolu ve havayolu ulaştırmasının yatırım ve işletme maliyeti dikkate
alınarak ihtiyaca göre dağılımı sağlanacaktır.
•Demiryolu taşımacılığının emniyetli ve ucuz olması göz
önünde bulundurularak ihmal edilen demiryolu ve denizyolu ulaşımı yeniden ele
alınacak, yük ve yolcu taşımacılığında demiryolu ve denizyolunun payı
artırılacaktır.
•Hem Asya-Avrupa hem de Ortadoğu-Avrupa otoyol ve
demiryolu bağlantıları geliştirilecektir.
•Ulaşım sektörü için gerekli olan araç, makine ve
teçhizatın yurtiçi imalatı desteklenecektir.
•Üretim ve tüketim merkezleri ile limanlar ve komşu
ülkeler arasında güvenli ve hızlı demiryolu ve denizyolu taşımacılığı
geliştirilecektir. Bu şekilde nakliye maliyetleri düşürüleceği gibi karayolu
trafiği azaltılarak yol güvenliğine de yardımcı olunacaktır.
•İletişim ve haberleşme alanında bilgiyi üretebilme, ekonomik
ve toplumsal faydaya dönüştürebilme yeteneği geliştirilecek, bilgi ve iletişim
teknolojileri altyapımızın güçlendirilmesine önem verilecek, çip üretimi ve
geniş bant iletişim ağı gibi stratejik öncelikler hızlandırılacaktır.
•Adalet, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, emniyet, kamu
mali yönetimi gibi bütün alanlarda iletişim ve haberleşme teknolojilerine
yönelik uygulama projeleri desteklenecektir.
2.2.9 Dış Ticaret
Türkiye, stratejik konumuyla dünyanın ticaret merkezi
durumundadır. Bu konumunu refahın ve ekonomik büyümenin en önemli aracı kılmak
ve bunun yanında yeni pazarlara ve yeni ürünlere kapı aralamak önemli bir
fırsattır. Ayrıca Türkiye’nin doğu ile batı arasında ulaşım ve enerji
koridorları içinde yer alması, mal ve hizmet akışından istifade kapasitesini
yükseltmesini gerektirmektedir.
Bölge ülkeleri ve diğer dünya ülkeleri ile milli
menfaatlerimize aykırı olan yapay gerginlikleri ve engellemeleri ortadan
kaldırıp her türlü işbirliğine kapı aralamak durumundayız.
•İhracatı ve ihracat edilen malların rekabet gücünü
artırmak için imalatçı firmalar ve ihracatçı kuruluşlar ile koordinasyon
artırılacaktır.
•Dış ticaretin gelişmesine paralel olarak yeni gümrük
kapılarının açılması, modernizasyonlara devam edilmesi ve tesislerin donanım
ihtiyaçlarının giderilmesi temin edilecektir.
Gümrük işlemlerinin hızlandırılması, gümrüklerin fiziki
ve beşeri kapasitesinin artırılması, gümrüklerde bilgi teknolojisinin
kullanımının yaygınlaştırılması sağlanacaktır.
•Esnek ve çok alternatifli stratejilerle, jeopolitik
imkânlarını uluslararası ekonomik, siyasi ve güvenlik ilişkilerinde dinamik bir
şekilde kullanması gerçekleştirilecektir.
•Ülkemizin tarihte olduğu gibi bugün de jeostratejik
konumunun yanında genç, dinamik ve yetişmiş insan gücü ve tabii kaynakları ile
dünyanın ilgi odağı olan tarihi ve coğrafi fırsatları değerlendiren konumu
güçlendirilecektir.
2.2.10 Teknoloji ve İnovasyon
Teknoloji ve inovasyon küresel anlamda en büyük
gelişmişlik göstergelerinden biri olduğu gibi sürdürülebilir kalkınmanın da
öncü gücüdür. Bilim, teknoloji ve yenilik politikaları başta eğitim, sanayi ve
bölgesel politikalar olmak üzere diğer politikaları tamamlayıcı olması
bakımından önemlidir.
•Türkiye’nin sektörel alt yapısı teknoloji odaklı, yüksek
katma değer üreten, verimliliği hızla artan bir yapıya dönüştürülecektir.
•Başta sanayi ve hizmet sektörü olmak üzere gelecekte
daha da önem kazanacak gıda ve ilaç sektörlerinde katma değer artışını sağlayacak
yenilikçi girişimciliğin gelişmesine destek verilecektir.
•Stratejik teknolojileri içeren yatırımların teşviki için
kamunun altyapı yatırımlarının bir destek unsuru olarak kullanılmasına öncelik
verilecektir. Bu kapsamda üretimin yenilikçi ve rekabetçi gelişmesini
destekleyen niteliksel dönüşüm planları ile üretim maliyetleri azaltılacaktır.
•Milli gelirden Ar-Ge’ye ayrılan pay, gelişmiş ülkeler
seviyesinde artırılarak yeni üretim kapasiteleri oluşturulacaktır. Küresel
pazarlara hitap edebilen girişimciler için ürün, hizmet, pazarlama ve iş modeli
açısından “fikirden kazanca giden yol kurgusu ve teşvik mekanizması”
tasarlanacaktır.
•İmalat sanayinin teknoloji, tasarım ve markalaşma odaklı
olarak daha yüksek katma değerli bir yapıya dönüşümü sağlanacaktır.
•Bilgi ve iletişim teknolojileri, biyoteknoloji ve gen
teknolojileri, nanoteknoloji, mekatronik, üretim süreç ve teknolojileri,
malzeme teknolojileri, enerji ve çevre teknolojileri, tasarım teknolojileri
alanlarında daha fazla Ar-Ge uygulaması sağlanacaktır.
•Emek yoğun yerine, teknoloji yoğun ürünlerle ülkemizin
küresel ölçekte yüksek rekabet gücüne erişmesine katkı verecek yüksek katma
değerli yatırım döngüsü oluşturulacaktır.
•Yapay zekâ, robotik teknolojiler, akıllı üretim
sistemlerigibi konularda dönüşümü tetikleyici tekno-girişimler
desteklenecektir.
•Büyük veri ve bulut bilişim gibi alanlarda yaşanan hızlı
gelişmeler neticesinde ortaya çıkan Dördüncü Sanayi Devrimiyle “veri” tabanlı
uygulamalara ağırlık verilecektir.
•Ülkemizin bilgi toplumuna dönüşüm sürecine ilişkin
politika, strateji ve eylemlerle Türkiye’nin 21.yüzyıl araçlarını kullanabilme
becerisi artırılacaktır.
•Yeni teknolojilere hem kamu yatırımı yapılacak hem de
özel sektörde yatırım yapan şirketler desteklenecektir. Hayatın her alanında
bilgi üreten ve teknoloji geliştiren ülke haline gelebilmek için bütün imkânlar
seferber edilecektir.
•Beyin göçünü durdurmak gerekli tedbirler alınacak, yurt
dışına gidenleri geri getirmek için de kalıcı çözümler üretilecektir.
•Üretim, lojistik süreçleri ve tüketici tercihlerine
ilişkin detaylı verilerin toplanıp işlenmesi ve bütün değer zinciri boyunca
entegre edilmesine katkı sağlayacak yeni iş modelleri, teknoparklardaki yeni
girişimlerle geliştirilecektir.
2.2.11 Turizm
Turizm, ekonomik getirisinin yanı sıra ülke tanıtımına
yaptığı katkı açısından da önem arz eden bir sektördür.
•Ülkemizin doğal güzelliklerini, zengin tarihi ve
kültürel mirasını bütün insanlıkla paylaşmak, dostluğun ve kardeşliğin gelişmesine
hizmet etmek için turizm faaliyetlerinin gelişmesini sağlayacak gerekli
düzenlemeler yapılacaktır.
•Ülkemizi ziyarete gelen misafirlere milletimizin asırlar
boyu insanlığa ışık tutan değerlerinin tanıtılmasına önem verilecek ve turizmin
her yönüyle hızla gelişmesine katkıda bulunulacaktır.
•Turizmin çeşitlendirilmesi ve hizmet kalitesinin
yükseltilmesi önem taşımaktadır. Türkiye’nin mevcut tarih, doğa ve kültür
varlığını sağlık turizmi, kongre turizmi, kış turizmi ve kültür turizmi ile
bütünleştirerek turizm sektörünü geliştirme potansiyeli artırılacaktır.
• Çok önemli bir potansiyele sahip olan kaplıcalarımızın
sağlık turizmi için kullandırılmasına önem verilecektir.
•Turizm merkezlerinde artan çarpık yapılaşmanın, altyapı
eksikliğinin ve çevre tahribatının giderilmesi, yatırımların turizm odaklı
gelişme planlarına uyumunun sağlanması hızlandırılacak, turizm hareketlerinin
yoğunlaştığı bölgelerde yerel yönetimlerin, STK’ların ve halkın turizmle ilgili
kararlara katılımı artırılacaktır.
•Çevreye duyarlı ve sorumlu turizm anlayışı kapsamında
sürdürülebilir turizm uygulamaları geliştirilecektir.
2.3Sosyal Politikalar
Sosyal politikalar, sosyal hukuk devletinin mevcut sosyal
düzen içinde farklı toplumsal grupların birlikte barış, dayanışma, refah,
sağlık ve kardeşlik içinde yaşamalarına yönelik yapılan uygulamaların
bütünüdür. Bu bağlamda dinamik ve değişken bir toplumda sosyal politikalar
toplumve çalışma hayatına yönelik düzenleyici, iyileştirici ve geliştirici
yönleriyle önem arz etmektedir.
2.3.1Eğitim
İnsana ait değerler eğitim, bilgi ve ilim yoluyla belli
hedeflere yönlendirilir. Böylece insana ait beceri ve kabiliyetler ortaya
çıkar. İnsan unsuru ne kadar sağlamsa ne kadar ahlak ve karakter sahibi ise
toplum da o kadar güçlü olur.
Eğitim bir milletin hem dünü hem bugünü hem de yarınıdır.
Bilim ve teknolojide öncü ülkelerin diğer ülkeler ile mesafeyi açtığı bir çağda
zamanı ve dünyayı iyi okuyan, sorgulayan, özgür düşünen, mesleki donanıma
sahip, dijital okuryazarlık ve yabancı dil başta olmak üzere analitik
becerileri yüksek bireyler yetiştirmek önceliğimizdir.
Milli ve manevi değerlerle donatılmış, herkes için adalet
ve özgürlüğü savunan ve bütün insanlığa faydalı olmayı ilke edinmiş nitelikli
insanlardan oluşan bir toplum inşa etmeyi hedef olarak benimsemekteyiz.
Siyasi ve ideolojik mülahazalarla sürekli müdahale edilen
ülkemizin eğitim ve sınav sistemi artık başlı başına bir sorun haline
gelmiştir. Eğitimde kalite ve başarı oranları düşmüş, fırsat eşitliği ortadan
kalkmış hatta devlet kendi okullarını “nitelikli-niteliksiz” diye tanımlamak
mecburiyetinde kalmıştır. Eğitim sistemimizin içerisinde bulunduğu keşmekeş
reform adı altındaki politik ve günübirlik değişikliklerle giderilemez. Bu
keşmekeşten çıkış planlı, programlı ve sistemli bir eğitim seferberliği ile
mümkündür.
•Teknolojik gelişmelerin ekonomiyi ve sosyal hayatı nasıl
dönüştüreceğini dikkate alarak ülkemizin kalkınma planlarıyla paralel, makro
düzeyde medeniyet vizyonumuza uygun, mikro düzeyde gençlerimizin
kabiliyetlerini ortaya çıkaran ve yeteneklerini sergilemesine imkân tanıyan bir
eğitim politikası oluşturulacaktır.
•Öğrenciyi merkeze alan alternatif okul modelleri
oluşturulacaktır. Bu sayedeöğrencilerin keşfetme yetenekleri geliştirilecektir.
• Öğrencilerimiz özgür, eleştirel ve analitik düşünen,
çözüm odaklı, araştıran, sorgulayan, teknolojiyi etkili kullanan, milli ve
manevi değerlere sahip, insan haklarına saygılı, doğaya ve çevreye duyarlı,
“faziletli bir insan” olarak yetiştirilecektir.
•Müfredatzihniyet olarak milletimizin değerleriyle
barışık, ilmi olarak milletimizi geleceğe umutla taşıyan bir hüviyete
kavuşturulacaktır.
Temel Eğitim
•Zorunlu eğitim yerine kademeli eğitim sistemine
geçilecektir.
•Okulların eğitim kalitesi artırılacak, teknolojik
olanakları geliştirilecektir.
• Temel eğitim müfredatı çağın gereklerine, ihtiyaçlarına
ve öğrencilerin kazanacakları donanıma göre yeniden oluşturulacaktır.
•Engelli öğrencilerin okul ortamında eğitim almaları için
bütün engeller ortadan kaldırılacaktır
•Ortaöğretim kurumlan eğitim yatırımları bölgeler
arasında eşit bir şekilde tahsis edilecektir.
•Meslek liseleribölgesel farklılıklar göz önüne alınarak
organize sanayi, tarım- hayvancılık ve turizm bölgelerine yakın, sektörlerle
ortak bir yapıya kavuşturulacaktır.
•Ahilik teşkilatı uygulaması modern bir yapıya
dönüştürülerek meslek liselerinde uygulanacaktır. Bu uygulama ile öğrenciler
kendi meslekleri ile alakalı çıraklık ve kalfalık sertifikası alarak
sektörlerle işbirliğiiçerisinde istihdam edilecektir.
Öğrenci Merkezli Eğitim
•Yeni eğitim sisteminde öğrenci merkeze alınacak ve
alternatif okul modelleri oluşturulacaktır.
• Gençlerimize yenilik yapmave sorunlara ilmi çözüm
getirme becerisi kazandırılacaktır.
•Yabancı dil eğitimi metodu baştan sona gözden
geçirilecektir.
•Sınav sisteminin sürekli değişmesinin önüne geçilecek,
okullar arasındaki kalite farkı açığı kapatılacaktır.
• Sınav baskısı sınav sistemini değiştirerek değil,
gençleri yeteneklerine göre gelişmesini sağlayan bir eğitim sistemi inşa
edilerek ortadan kaldırılacak, bu bağlamda gereken eğitim anlayışı değişikliği
sağlanacaktır.
Öğretmen Eğitimi ve Atama
•Eğitim fakülteleri sayı ve kontenjan açısından ihtiyaç
analizine göre yeniden yapılandırılacaktır.
•Öğretmen alımlarında mülakat uygulaması kaldırılacaktır.
•Bölgeler arası öğretmen ihtiyaç tespiti yapılarak
herhangi bir eksikliğe sebebiyet vermeden atama ve tayin sistemi
oluşturulacaktır.
•Öğretmenin saygınlığı yeniden kazandırılacaktır.
Özel Okullar
•Özel okulların kurulması, işletilmesi ve eğitim
uygulamaları bakanlık tarafından etkin bir şekilde denetimlere tabi
tutulacaktır.
•Özel okullarda çalışan eğitim personelinin hakları
kanuni düzenlemeyle koruma altına alınacaktır.
Yükseköğretim
•Yüksek Öğretim Kurumubilime ve vasıflı insan
yetiştirmeye hizmet edecek bir yapıya kavuşturulacaktır.
•Üniversiteler bulunduğu bölgenin ekonomik ihtiyaçlarına
ve coğrafik yapısına göre mevcut imkânları ve ihtiyaçları çerçevesinde yeniden
düzenlenerek ülkenin geleceğine katkıda bulunacak bir yapıya dönüştürülecektir.
•Üniversitelerin eğitim ve araştırma kalitesi, bilimsel
üretkenliği, uluslararası alanda arzu edilen seviyeye çıkarılacaktır.
2.3.2Sağlık
Sağlık hizmetleri en temel insan haklarından biridir.
21. yüzyılda dünya ülkeleri arasında eğitim ve gelir
düzeyinin yükselmesi, beslenme alışkanlıklarının değişmesi ve bulaşıcı
hastalıkların kontrolü gibi etkenler yaşam süresinin uzamasını sağlamakla
birlikte bulaşıcı olmayan hastalıkların (kronik hastalıklar) artışına da sebep
olmuştur.
Saadet Partisi halkımızın menfaatini her türlü kişisel
menfaatin üstünde tutarak, öncelikle sağlık çalışanlarının ve hastaların görüş,
öneri ve talepleri doğrultusunda sağlık sistemini köklü şekilde gözden
geçirecektir.
Bu kapsamda sağlığın korunması ve sağlıklı yaşam
kalitesinin geliştirilmesi için uluslararası normlara uygun, ilkeli, kaliteli,
sürdürülebilir ve herkes için eşit, adil ve ulaşılabilir bir sağlık sistemi
oluşturulacaktır.
Koruyucu Sağlık Hizmetleri
•Koruyucu sağlık hizmetleri politikamız köklü bir şekilde
yenilenecektir.
•“Hastane değil, şifahane” ilkesi çerçevesinde koruyucu
sağlık hizmetlerine öncelik verilecektir.
•Tedavi edici sağlık hizmetleri ile birlikte koruyucu
sağlık hizmet sisteminin geliştirilmesine öncelik verilecektir.
•Sigara, alkol, uyuşturucu gibi halk sağlığını tehdit
eden ürünlerin her türlü tüketimini azaltıcı caydırıcı tedbirlere müracaat
edilecektir.
Tedavi Edici Sağlık Hizmetleri
Tedavi gören hasta sayısının fazlalığı sağlıkta
gelişmişliğin tek başına bir kriteri olarak görülmemelidir. Şehir hastaneleri
gibi büyük yatırımların kronik hastalık yükünü hafifletmeyeceği aşikârdır.
Dolayısıyla sağlık alanındaki yatırımlarda koruyucu sağlık hizmetine öncelik
verilmesi gerekmektedir. Her şehre bir şehir hastanesi yapılsa bile mevcut
hasta yükü azalmayacaktır.
Mevcut durumda sağlık hizmetleri insan odaklı olmaktan
ziyade ticari hesaplara göre yürütülmektedir. Her geçen gün sağlık
piyasalaşmakta; önce hastalar, ardından sağlık çalışanları ticari ürün ve
araçlara dönüştürülmektedir.
Hekimler, performans sistemine zorlanmış; daha fazla
performans puanı alabilmek için yapılan işlemin kalitesinden çok sayısı önem
kazanmıştır.
•Çalışma barışını bozan adaletsiz performans sistemi,
adaleti tesis edecek şekilde yeniden düzenlenecektir.
•Acil servislerde sadece acil vakalara bakılacak, acil
servis hizmetleri performans sisteminden çıkarılarak, hasta odaklı bir hale
getirilecektir. Acil servis çalışanları performans sisteminden bağımsız olarak
daha adil ekonomik hakka sahip olacaktır.
•Ulaşılabilir bir sağlık sistemi için yaşlılar,
engelliler ve gaziler gibi dezavantajlı vatandaşlarımızın sağlık hizmetlerine
erişimlerindeki engeller ortadan kaldırılacaktır.
Evde sağlık hizmetleri; Çalışma, Aile ve Sosyal Hizmetler
Bakanlığı, belediyeler ve sivil toplum kuruluşlarıyla koordineli bir şekilde
7/24 saat esasına göre çalışacak ortak komuta ve kontrol merkezi ile sevk ve
idare edilecektir.
Sağlık Turizmi
•Sağlık turizmi için turizm acenteleri ile birlikte
çalışılıp sağlık alanındaki diğer hizmetler bu işletmelerden alınacaktır.
•Böylelikle Sağlık Bakanlığı asli işi olan sağlığa
odaklanacak, sağlık turizmi kapsamında hasta getirmek acentelerin
sorumluluğunda ancak Sağlık Bakanlığının denetiminde olacaktır.
•Sağlık turizmi alanında hizmet veren sağlık
çalışanlarının yaptıkları işe göre ekstra haklara ve kazanımlara sahip
olacakları düzenlemeler hayata geçirilecektir. Bu hizmeti verecek olan sağlık
çalışanları desteklenecektir.
Yerli İlaç, Tıbbi Cihaz
•Yerli üretimi kapsayan bir sağlık politikası
oluşturulacaktır.
•Tıbbi teknolojide tıbbi cihaz, ilaç ve aşıda dışa
bağımlılık ortadan kaldırılacaktır.
•İlaç sanayimiz geliştirilerek yerli ilaçların üretilmesi
için gerekli bilimsel çalışmalar teşvik edilerek desteklenecektir.
•Paketleme ile üretim birbirinden ayrılacak, Ar-Ge
çalışmalarıyla yerli üretim teşvik edilecektir.
•Özel sektör ve vakıfların sağlık alanındaki yatırımları
uluslararası rekabet koşulları ve hizmet kalitesi esas alınarak teşvik edilecek
ve tekelleşme önlenecektir.
•Medikal ürünlerin üretimi, yerlileştirilmesi için
teknokent-üniversiteler iş birliği ile milli teknolojilerde dışa bağımlılığı
ortadan kaldırılacak çalışmalar yapılacaktır.
Sağlık Okuryazarlığı
•Vatandaşlarımızın kendileri ve yakınlarıyla ilgili
sağlık hizmetlerinden etkili ve verimli bir şekilde yararlanması sağlık
okuryazarlığı konusunda bilinçli olması ile mümkündür. Sağlık okuryazarlığı
ilköğretimden itibaren eğitim müfredatına dâhiledilecektir.
•Acil durumlarda hastaya ilk ulaşanlar olaya şahit
olanlardır. Ambulans ekipleri gelene kadar müdahale edenler de olaya şahit olan
halktır. Aynı durum afet
durumları için de geçerlidir. Okul çağından itibaren tüm
halkın ilk yardım ve afet müdahalesi alanında ücretsiz teorik ve pratik eğitim
almaları için gerekli düzenlemeler yapılacaktır.
2.3.3Aile
Aile toplumun nüvesidir. Aile, maddi ve manevi her türlü
tehdide karşı hem bir kalkan hem de bir kale gibidir. Özellikle küreselleşmenin
baskın tavrı karşısında dalgakıran görevi gören kurum ve yapılar aileyi her
şart altında korumalıdır. Bu bağlamda Saadet Partisi, devlet politikalarında
atılacak her adımda aile müessesesini öncelemeyi temel bir prensip kabul etmektedir.
•Doğrudan aileye ve özellikle de çocuğa zarar veren,
ahlaki değerleri tahrip edici unsurların önüne geçmek için “Çocuk ve Aileyi
Koruma Yüksek Kurulu” gibi üst kurullar organize edilecektir.
•Uluslararası nitelikte küresel tehditlere karşı “Dünya
Medya Teşkilatı”, “Uluslararası Haber Ajansı”, “Kadın, Aile ve Çocuğu Koruma
Teşkilatı” gibi koruyucu yapıların hayata geçirilmesi sağlanacaktır.
•Aile yapımızı kökten sarsıcı özellik taşıyan politik
uygulamalar ve uluslararası yasa koyucu müdahaleler toplumsal dinamiklerimizi
tahrip etmektedir. Aileyi korumak adına “Önce Ahlak ve Maneviyat” ilkesi ile
devletin ve toplumun bütün katmanlarını kapsayan topyekûn bir manevi kalkınma
programı hazırlanacak ve aile kurumunun güçlendirilmesi milli bir görev olarak
benimsenecektir.
•Bu amaçla “Milli Aile Stratejisi” geliştirilecektir.
Ailenin bölünmesinin ve zayıflatılmasının aksine korunmasına ve
güçlendirilmesine yardımcı olunacaktır.
•Sağlıklı aile yapısını bozan en temel problemlerin
başında işsizlik gelmektedir. İşsizliğin ekonomik, sosyal ve manevi baskıları
karşısında ailede ciddi çatışmalar yaşanmaktadır. İşsizlik ortadan
kaldırılacak, refah seviyesi yükseltilecek ve milli gelirin adil paylaşımı
ileaile kurumu kuvvetlendirilecektir.
•“Ev kadınlarının” ev içi emeğinin itibarı sağlanacak ve
korunacaktır. Ev kadınlarının sosyal güvence altına alınması için gerekli yasal
düzenlemeler yapılacaktır.
•Evlenmek isteyen ancak maddi imkânsızlıklar sebebi ile
evlenemeyen gençlerimizin evlenebilmesi için gerekli imkân ve şartlar
sağlanacaktır.
•Ailelerin ve yuva kurmak isteyenlerin“aile danışmanlığı”
hizmetlerinden faydalanmaları temin edilecektir.
2.3.4Çevre
Saadet Partisi olarak çevreyi ilgilendiren bütün konulara
medeniyetimizin temel ilkeleri ile yaklaşmaktayız. Aynı zamanda yaşanabilir
çevrenin sürdürülebilirliği açısından çevreye hem manevi olarak emanet hem de
gelecek nesillerin emaneti olarak görmekteyiz.
•Hava, su, toprak, bitki örtüsü ve canlılar, özellikle de
doğal ekosistemler hassasiyetle korunacaktır.
•Çevre meseleleri hakkında doğru politikaların
geliştirilmesinin yanı sıraeğitim ve toplumsal bilincin oluşturulması da
gerekmektedir. Bu bilincin oluşturulmasında toplumun her kesimine yönelik
uygulamalar ve eğitim faaliyetleri planlanacaktır.
•Çevre tahribatının sonuçları, problemin gerçekleştiği
bölge ile sınırlı değildir. Bu sebeple uluslararası düzeyde çevrenin
korunmasına yönelik politikalara ve tahribata karşı politikaların
geliştirilmesi gerekmektedir. Çevrenin korunmasına yönelik uluslararası çevre
konularına, antlaşmalara, protokollere ve çevre tahribatına önem verilerek
uluslararası belirleyici rol üstlenilecektir.
•Çevrenin korunmasına yönelik ulusal ve bölgesel, makro
ve mikro ölçekte koruma planları ve programları hazırlanacaktır.
•Organik yaşamın insani olarak sürdürülmesi, ormanların
ve bitki çeşitliliğinin korunması için endüstriyel ormancılık uygulamaları
desteklenecektir.
•Ülkemiz yerüstü doğal kaynaklarında olduğu gibi yeraltı
kaynakları açısından da zengindir. Maden faaliyetlerinde çevreci yaklaşımlara
öncelik verilecek, bütün süreçlerde toplumun bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi
için azami şeffaflık gösterilecektir.
•Çevre konusunda toplumsal hassasiyetlerin gözlenebilmesi
için kamuoyu ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliğine gidilecek, çevreye
duyarlı politikaların oluşturulmasına ve uygulanmasına sivil kamuoyunun etkin
olarak katılımı sağlanacaktır.
•Yeşil alanların artırılmasında toplumsal desteğin güçlü
bir şekilde sağlanması ve bu desteğe doğrudan katılımın hane bazında yapılması
amacıyla çeşitli uygulamalar gerçekleştirilecektir.
2.3.5 Şehircilik
Şehircilik alanında her ferdin ve yapının kendini ifade
edebileceği bir sistem hayata geçirilmelidir. Bu nedenle Saadet Partisi,
şehirleşmenin medeniyet değerlerimizin ışığında ve estetik kaygılarla inşa
edilmesi gerektiğinitemele almaktadır. Şehrin bütün unsurlarının; sade,
israftan uzak, estetik niteliklere sahip olarak içinde yaşayanların mutluluk ve
huzurunu esas alacak biçimde tesis edilmesi sağlanmalıdır.
•“Yatay şehirler” kavramsallaştırması ile ortaya konan
geometrinin dayatmacı bir sistemin aracı olarak kullanıldığı ve ulaşımın insani
diyalog ve iletişimin önüne geçtiği taklitçi bir usul değil; insanın,
topografyanın ve nispetlerin öncelendiği tasarım ile “ufki şehirler”
kurulacaktır.
•Şehirlerin oluşturulmasında evrensel ile yerel olan birleştirilecek,
yerel bağlam, kodlar ve kültürel öğeler muhafaza edilerek ortak bir geleneğin
inşası için çalışılacaktır.
•Önceliğin araç değil, insan olduğu alanlar
oluşturulacaktır. Hane bazında “bahçe” eksenli çalışmalar ele alınacaktır.
•Şehir planlarının merkezi yönetimle uyumlu, kuşatıcı,
sosyal ilişkileri güçlendirici, mahremiyeti esas alması, doğal ve farklı yaş
gruplarına hitap etmesi sağlanacaktır.
•Nüfus yoğunluğunun azaltılması, şehircilik
politikalarında esas amaçlardan biri olarak düşünülmelidir. Kentsel dönüşüm ile
yoğunluğun artırılması değil, çarpık olarak şehre dâhil olan bölgelerin ıslahı
gerçekleştirilecektir.
•Doğal ve tarihi dokunun korunması için gerekli
düzenlemeler yapılacak fakat bu bölgeler donuklaştırılmayacaktır. Oran ve ahenk
ilkeleri ile mümkün olan yapılaşma devam ettirilecek, doğal ve tarihi doku
yaşatılacaktır.
•“Şehir vakıfları” gibi organizasyonların kurulması
teşvik edilecek ve konu hakkında yasal düzenlemeler yapılarak mahalli
yönetimler güçlendirilecektir. Bu uygulamalarla toplumsal bilinç
geliştirilecek, şehir ile alakalı kararlarda sivil toplumunetkinliği
artırılacaktır.
2.3.6Mahalli İdareler
Küreselleşmenin hız kazandığı çağımızda kamu
hizmetlerinin etkin, verimli ve hızlı olarak sunulabilmesi bakımından yerinden
yönetim anlayışı güçlenmektedir. Türkiye’de demokrasinin derinleşmesi,
katılımcı ve çoğulcu bir siyasi rejimin hayata geçebilmesi açısından yerel
ihtiyaçlara göre yönetim sisteminin değişmesi gerekmektedir.
Yerel yönetimlerin gençlik ve spor, kültür, sanat, turizm
ve çevre ile ilgili hizmetleri yapmak, hizmet sunumunda özürlü, yaşlı, düşkün
ve dar gelirlilerin durumlarını gözetmek, sağlık, kültür hizmetleri için
gerektiğinde tesis yapmak, kültür ve tabiat varlıkları ile tarihi dokunun ve
kent tarihi açısından önem taşıyan mekânların korunması ve bu konuda her türlü
önlemi almak, yetişkinler, yaşlılar, gençler, kadın, aile, çocuklar ve
engellilere yönelik her türlü sosyal, kültürel, ahlaki ve manevi hizmetleri yürütmek
gibi başlıca faaliyetlerinin yanında yerel kaynakların üretime yönlendirilerek
bölge istihdamının ve aynı zamanda halkın refahının artırılmasına katkıda
bulunmak gibi vazifeleri de bulunmaktadır.
•Yerel yönetim reformuyla belediyelerimizin vatandaşlarımıza
daha kaliteli hizmet sunabilmesi için yasal düzenlemelere ağırlık verilecek,
bütçe disiplini başta olmak üzere büyükşehir ve ilçe belediyeleri arasındaki
yetki kargaşası sona erdirilecek ve yereldeki sorunların ortak akıl, işbirliği
ve ortak katılımla çözülmesine imkân sağlanacaktır.
•Şeffaf yönetim ve denetlenebilirlik unsurları sağlanarak
yerel ve yerinde yönetimler güçlendirilecektir.
•Savunma, dış politika, adalet, iç güvenlik, vergi ve
hizmetlerin koordinasyonu gibi genel ve zorunlu hizmetlerin dışında kalan
merkezî idare görevleri, belli bir programla, illere ve mahallî idarelere
devredilecektir.
•Belediyeler, anayasa ile garanti altına alınan “sağlıklı
ve dengeli bir çevrede yaşam hakkı” ilkesine dayalı olarak sürdürülebilirlik,
iklim dostu belediyecilik ve yeşil şehir şeklinde olacaktır.
35
•Belediyeler çevreci,doğal dengeyi koruyan; tarım
arazilerini, doğal ve kültürel kimlikleri ve yeşil alanları koruyan bir
mantıkla iş yapmaları sağlanacaktır.
•Yerel ekonomik kaynakların ve potansiyelin
değerlendirilerek bölgesel gelişme sağlanacak ve “Yerel Ekonomik Gelişme
Programı” uygulanacak ve halkın refah seviyesinin artmasına katkıda
bulunulacaktır.
2.3.7Spor
Spor, toplumların hem sağlığının hem de nesillerinin
korunması açısından önemlidir. Günümüzde sporun etkileşim alanı oldukça
yüksektir. Sağlık, istihdam, kültür, endüstri, tanıtım-reklam, turizm ve
ekonomi gibi birçok alanı kapsamaktadır. Bu yüzden spor alanına bütüncül
politikalar oluşturmak önem arz etmektedir.
•Spor federasyonlarımızın kurumsal yapıları uluslararası
standartlara yükseltilecek, spor kulüplerimiz başarıları oranında desteklenecektir.
•Sporcu ithal eden değil, ihraç eden ülke olabilmek için
tüm çocuk ve gençlerimizi kapsayacak şekilde yetenek takip sistemi
oluşturulacak, branşlara yönlendirme yapılarak spor eğitimi kurumsal hale
getirilecektir.
•Sağlıklı bir nesil oluşturabilmek için spor tabana
yayılacak, her bireyin hayat boyu sürdürebileceği en az bir branş ile
tanıştırılması sağlanarak spor kültürü ve alışkanlığı yaygınlaştırılacaktır.
•Her türlü bağımlılıkla mücadelede sporun gücünden en üst
düzeyde faydalanılarak zihnen, ruhen ve bedenen sağlıklı bireylerin topluma
kazandırılması sağlanacaktır.
•Spor yatırımlarının planlanmasında halkımızın ihtiyaç ve
talepleri ile tesislere erişimi dikkate alınacak, gelecek perspektifi de
yapılarak atıl kalmayacak uygun lokasyonlara, en büyük, en ihtişamlı olan
değil, ihtiyaca cevap verecek ölçüde tesisler yapılarak israfa kaçılmayacaktır.
•Tüm tesislerin maksimum verimlilikle kullanılabilmesi
için gerekli önlemler alınacaktır.
36
•Engelli vatandaşlarımızın sporla sosyal hayata
kazandırılması ve rehabilitasyonunun sağlanması ile engelli performans
sporcularımızın gelişimi için gerekli tüm altyapı tesis edilecektir.
2.3.8Medya
Gerek düşüncenin oluşturulması gerekse açıklanması
aşamaları yönünden basın, en önemli araçlardan birisidir. Günümüzde basın,
kamuoyunda etken bir araç olarak belirli bir düşünsel ortam oluşturulmasında
önemli görevleri yerine getirmektedir.
Basın hem kamuoyu oluşturucu hem de oluşan kamuoyunun
ifadesi olarak birbirini tamamlayan ve izleyen bir dizi işlevi üstlenmiştir.
Basın hürriyeti özünde düşünce özgürlüğünden ayrı düşünülemez ve bu ikisinin
bir arada değerlendirilmesi gerekmektedir.
•Doğru haber alma, doğruları ve gerçekleri bilme, doğru
bilgiye ulaşma hakkı demokrasinin bir gereğidir. Bundan dolayı doğru bilgi ve
haber alma hürriyetinin korunması sağlanacaktır.
•Basın özgürlüğü, kolektif bir özgürlük ve sosyal bir hak
olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle özgür, bağımsız, çok sesli yazılı ve
görsel basın ortamının oluşması sağlanacaktır.
•Medyayı denetleyen kurumların objektif kriterlerle
hareket etmesi sağlanacak, bu kurumların medya üzerinde siyası baskı aracı
haline gelmelerine müsaade edilmeyecektir.
•Medyada tekelleşmenin önüne geçilerek güçlü, tarafsız,
ilkeli, demokratik bir medya ortamının evrensel boyutta kabul gören kriterler
eşliğinde var olması sağlanacaktır.
•Yazılı ve görsel medya ile internet medyacılığının Anayasamızın
kural ve ilkelerine, insanlığın evrensel değerlerine, toplumumuzun
geleneklerine, farklı kültürel, dini ve etnik duyarlılıklarına, bireysel hak ve
özgürlüklere saygılı biçimde yayın yapmaları için gerekli itina
gösterilecektir.
•Yerel demokrasinin güçlendirilmesinde önemli işlevleri
olan yerel görsel ve yazılı medyanın geliştirilmesi için gerekli destekler
sağlanacaktır.
37
2.3.9 Kültür ve Sanat
Kültürel gelişimbireylerin katılımı, kültürel değerlerin
ve farklılıkların özgür ve demokratik bir ortamda ilerlemesi ile sağlanabilir.
•Kültürel değerlerin koruma altına alınması ve gelecek
kuşaklara aktarılması sağlanacaktır.
•Kültürel görecelik bakış açısıyla tek tipleştirmeden ve
ötekileştirmeden her türlü toplumsal unsuru kucaklayacak toplumsal bir
zeminoluşturulacaktır.
•Medeniyet anlayışımıza katkı sağlayacak her türlü
kültürel faaliyet desteklenecek ve her platformda kültürel değerlerimizin
tanıtılmasına önem verilecektir.
•Kültürel değerler ekonomik açıdan desteklenecek ve
yapısal açıdan asli değerlerine uygun bir şekilde korunması için gerekli
tedbirler alınacaktır.
•Geçmişte olduğu gibi bugünde dil, din etnisitegibibütün
farklılıkların bir arada varlığını devam ettireceği kültürel bir atmosferin
varlığı tesis edilecektir.
•Kültür ve sanat faaliyetleri, bireylere ve sivil topluma
ait alan olarak koruma altında olacaktır.
•Yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarınınortak bir
zeminde varlık gösterebileceği ve kültürel değerlerden eşit derecede sorumlu
olabileceği kurumsal standartlar oluşturulacaktır.
2.3.10 Sosyal Güvenlik
Herkesin sürdürülebilir bir yaşam için geçim, barınma,
sağlık ve eğitim giderlerini karşılama ve yaşadıkları toplum içinde başkalarına
bağımlı olmadan insan haysiyetine yaraşır bir hayat standardına
kavuşturulmaları için sosyal güvenlik çatısı altında olma hakkı vardır. Bu
haklar devletin güvencesi altındadır. Sosyal güvenlik, sosyal bir devlet için
önemli bir gelişmişlik göstergesidir.Sosyal devlet olmanın bir gereği olarak
ayırt etmeksizin herkese insan onuruna yaraşır bir gelir düzeyi sağlanmalıdır.
Ülkemizde sosyal güvenlik sistemi 1990’lı yıllardan
itibaren finansman açığı vermeye başlamış ve 2000’li yıllara gelindiğinde açık
ciddi boyutlara ulaşmıştır. Sosyal güvenlik sistemini mali açıdan
sürdürülebilir bir yapıya kavuşturmak amacıyla 2008 yılında önemli bir
38
reform yapılmıştır. Bu reformla primli sistemde daha
fazla kalınmasını sağlamak için yaş yükseltilmiş, ödenen primlerin emekli
aylığına katkısı azaltılarak daha düşük emekli aylığı bağlanması öngörülmüştür.
Ancak reform geçen 10 yıla rağmen istenilen sonucu vermemiş Sosyal Güvenlik
Kurumunun açıkları rekor seviyelere ulaşmıştır. Reform vatandaş üzerinde yüksek
emeklilik yaşı ve düşük emekli aylığı hasarı bırakmıştır.
•Sosyal Güvenlik sisteminde orta ve uzun vadeli
projeksiyonlar Türkiye’nin gerçeklikleri ile uyumlu şekilde yenilenecektir.
Vatandaşımızın geleceği günübirlik siyasi ranta kurban edilmeyecektir.
•Sosyal güvenlik sisteminin gelir kaynağı olan primler
için uygulanan prim oranı ödenebilir seviyede değildir.Prim oranlarında
iyileştirmeler yapılarak, prim tahsilâtı artırılarak Sosyal Güvenlik Kurumu
açıkları azaltılacaktır.
•İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.
Emeklilik koşulları kapsamlı biçimde yeniden düzenlenecektir. Emeklilik ve
sigorta sistemindeki çelişkiler ortadan kaldırılacaktır.
•Emeklilik için prim günü ve yaş çelişkisi giderilecek,
çeşitlendirilmiş opsiyonların tercih edilebildiği emeklilik sistemi kurulacak
böylelikle emeklilikte yaşa takılma sorunu ortadan kaldırılacaktır.
•Emekli aylıkları arasında adil olmayan yapı aylık
alıcıları arasında huzursuzluğa neden olmaktadır. Aynı gün ve aynı kazançlar
üzerinden toplanan primlerden farklı emekli aylığı hesaplayan karmaşık bir
sistem bulunmaktadır.Çalıştıkça emekli aylıklarının düşmesine neden olan aylık
bağlama sisteminin yerine nimet-külfet dengesi sağlanmış olarak adil, kolay
anlaşılabilir, belirlenmiş bir aylık bağlama sistemi kurulacaktır.
•Kurulacak modelde çalıştıkça aylık bağlama oranı
artacak, daha yüksek kazanç daha yüksek karşılık görebilecektir. Aynı gün ve
aynı kazançlı emekli aylıkları arasındaki fark ortadan kaldırılacaktır.
•Ülkemiz demografik bir dönüşüm geçirmekte ve yaşlı nüfus
oranı gün geçtikçe artmaktadır. Genellikle ileri yaşlılıktan kaynaklanan sosyal
bir risk olan bakıma muhtaçlık, büyük fedakârlıklarla aile fertleri ve
yakınlarının bu ihtiyaçların karşılanması için yardımcı olmaları ile
çözümlenmeye çalışılmaktadır. İlgililer çoğu
39
zamanda gerek mali bakımdan gerekse harcanan zaman
nedeniyle kurumsal bakım hizmetlerine yönelmektedir. Kurumsal eksikliklerin
giderildiği, insan onuruna yaraşır bir şekilde uygulanan, sosyal güvenlik
sistemi içinde olacak şekilde tüm yaşlıları kapsayacak “Bakım Güvence Sistemi”
kurulacaktır.
•İnsanımızın saygın, mutlu ve geleceğe ümitle bakarak
yaşayacağı koşullar sağlanacaktır.
2.3.11 Çalışma
Hayatı
İnsan onuruna yaraşır şekilde çalışmak, insanlık için
çalışmak bolluk, bereket, huzur ve saadet getirir.
Çalışma hayatında barış, kardeşlik, işbirliği ve
karşılıklı hakların korunması ve verimlilik esas olmalıdır. İnsanlar piyasa
için değil, piyasa insanlar için ayakta tutulmalıdır. Piyasanın aktörleri
şeffaf ve adil bir şekilde rollerini yerine getirmeli ve hak paylaşımında adil
olunmalıdır.
İşsizlik doğrudan insanı, ailesini ve çevresini
ilgilendirdiği için sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal bir sorundur ve
toplumsal huzuru doğrudan tehdit eder. Eğer insan istihdam edilirse normal
şartlar altında tükettiğinden fazla üretir. Üretilen değerin bir bölümü
tüketilir ve tüketilmeyen kısmı tasarruf edilerek yatırımlara yönlendirilirse
hem yeni iş imkânları oluşturulur hem de emeğin verimliliğini artıracak yeni araç
ve gereçler keşfedilir ve geliştirilir. İşsize iş bulunması hem işçiyi hem de
ülkeyi zenginleştirir.
•Liyakatli ellerde yönetilen bir devlet ile hukuka dayalı
adil düzenlemelerle belirlenmiş, özel sektör işbirliği ile ekonomik ilerleme
sağlayarak istihdam sorunu köklü olarak çözüme kavuşturulacaktır.
•Asgari ücreti açlık sınırı üzerinden mukayese ederek
yürütülmüş olan ücret politikaları aslında çalışanın sadece karnını doyuracak
ücreti ifade etmekte olup alnının terinin karşılığının verilmediğinin
göstergesidir. Emeğin hak mücadelesinde devlet, IMF, Dünya Bankası gibi
kapitalizmin araçları olan kurumların dayatmalarını değil, işçinin yanında yer
alacaktır.
•Çalışanın alnının terinin karşılığı beslenme, barınma,
eğitim gibi en temel ihtiyaçlarını karşılayacak ücreti vermekle mümkündür.
Hedefimiz açlık sınırı altında
40
kalan geliri ortadan kaldırmaktan öte yoksulluk sınırının
altında kalan gelir bırakmamaktır.
•Kurumlar vergisinin mükelleflerinin çoğunun bu
kurumlarda çalışan asgari ücretliden alınan yıllık vergiden daha düşük vergi
ödediği ülkede yaşamaktayız. Öncelikli olarak asgari ücretten vergi
alınmayacaktır.Bunun dışında ücretlilerden asgari ücret kadar ücretin vergi
dışı bırakılması sağlanacaktır.
•Asgari ücret, açlık sınırı altından kurtarılarak milli
gelirden adil pay alan insanca yaşam ücretine dönüştürülecektir. Böylece
vatandaşlarımızın gelirleri artacak, bu durum diğer iş sahalarına da etki
edecek ve artan toplam taleple birlikte işsizlik azalacaktır.
•Hiçbir kâr, işçinin canından daha kıymetli değildir.
İşyeri çalışma koşullarının uluslararası normlarda, sağlık kriterlerine uygun
ve insan onuruna yaraşır şekilde olmasının sağlanması ve denetlenmesi devletin
görevleri arasındadır. Ülkemizde çok sık yaşanan aslında önlenebilir olan iş
kazaları ve meslek hastalıkları konusundaki yetersizliklerin, ciddiyet ve
kararlılıkla üzerine gidilerek bu alanda denetimler artırılacak, işbaşı uygulamalı
bilinçlendirme faaliyetler başlatılacak ve özellikle riskli sektörlerin her an
izlenmesine yönelik sistemlerle iş sağlığı ve güvenliği kültürü
geliştirilecektir.
• Mevcut kıdem tazminatı düzeni az sayıda ücretlinin
yararlandığı, kayıt dışılığı ve işsizliği tetikleyen, vasıflı işgücünü ise
işyerine zincirleyen bir yapıya sahiptir. Çalışanların işten çıkarma veya
isteğe bağlı işten ayrılma durumunda birikmiş kıdem tazminatları güvence altına
alınacaktır.
• Ülkemizde doğmuş, ülkemiz için çalışmış, vergi ödemiş
vatandaşlarımıza iktidarımızda “Temel Vatandaşlık Geliri” ödenecektir.
• Çalışma hayatında kadınlar, çocuklar, yaşlılar,
engelliler gibi dezavantajlı gruplar için özel koruyucu tedbirler alınacak ve
bu bağlamda işgücü niteliği taşıyan dezavantajlı sosyal gruplara yönelik
pozitif ayrımcılık ilkesi doğrultusunda aktif istihdam politikaları
uygulanacaktır.
2.3.12 Iç Göç
İç göç sorunun bir ucunda insanların balık istifi
yığıldığı kentler varken diğer ucunda terk edilen köyler, kasabalar ve şehirler
vardır. Bu başa çıkılamayan ve yasal olarak da doğrudan engellenemeyen göç
hareketinin önüne uzun vadeli ve kararlılıkla uygulanan politikalarla
geçilebileceği muhakkaktır.
• Kamu ve özel yatırımların büyük bir kısmının net göç
veren bölgelere taşınması teşvik edilerek etkin politikalar uygulanacak ve göç
hareketleri dengelenerek tersine döndürülecektir.
•Bölgelerarası yatırım farklılıklarıazaltılarak
kentlerdeki eğitim, sağlık ve altyapı hizmetlerinin kırsal kesimlerde de eşit
uygulanması, kırsal alanlarda özellikle tarıma dayalı sanayi kollarının
geliştirilmesi ve her yörenin kendine has ürünlerinin devlet tarafından daha
fazla desteklenmesisağlanacaktır. Kırsal alanda yerel kaynak ve hammaddelere
dayalı imalat sanayi sektörleri devlet öncülüğündekurulup teşvik edilecektir.
• Geri kalmış ve yoğun göç veren şehir ve bölgelerde
istihdam odaklı etkin yatırım teşvik politikaları uygulanacak, “Devlet fabrika
yapmaz!” anlayışı rafa kaldırılıp doğuda ve güneydoğuda yatırıma öncülük edilerek
özel sektöre güven verilecektir.
• Bölgeler arası dengeler de gözetilerek orta ölçekli
kentlerin yerleşim merkezlerinin dışında alt yapısı tamamlanmış kırsal
kalkınmaya ya da orta ölçekli sanayiye olanak verilecek, yerleşim bölgeleri,
cazibe ve büyüme merkezleri kurulacak, kalkınmada öncelikli iller hassasiyetle
belirlenecektir.
• Göç veren bölgelerdeki mevcut fabrikalar zarar etseler
dahi özelleştirilmeyecektir. Çünkü işsizlik neticesinde bölgede yapılacak
sosyal yardımların maliyeti fabrikanın zararından kat kat fazla olmaktadır.
Dolayısıyla sürekli fonlanarak ayakta tutulmaya çalışılan bir kırsal alan
yerine kendi kaynaklarıyla kendi ayakları üzerinde durabilen yaşanabilir
birimler, ülke ekonomisine katkı sunma noktasına gelen kırsal alanlar
oluşturulacaktır.
• Anadolu insanının büyük kentlere göçünü teşvik eden,
hayatı kolaylaştıran ama kalkındırmayan çılgınprojeler yerine işsizlik
sorunlarına yerindeçözüm arayan daha gerçekçi/akılcı projeler üretilecektir.
2.3.13 Sivil Toplum
Gelecek nesillerin refah ve mutluluğunu artıracak bir
kalkınma yaklaşımı, ekonomik sosyal ve çevresel unsurların uyumunu sağlamayı
hedefler. Böylelikle büyümenin getirileri, sosyal yapının güçlendirilmesine ve
sürdürülebilir çevreye katkı sunar. Bu kapsamda şehir ve tüketici bilincinin
geliştirilmesine yönelik politikaların planlanması ve uygulanması, izlenmesi ve
değerlendirilmesi sivil toplum çalışmalarına bağlıdır.
• Güçlü, çeşitli, çoğulcu, sürdürülebilir bir sivil
toplum için uygun ortamın oluşturularak sosyal ve ekonomik kalkınma süreçlerine
toplumun tüm kesimlerinin daha etkin katılımı sağlanacaktır.
• Her alanda ilgili kuruluşlar arasında koordinasyon,
yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliği artırılacaktır.
• Bilgi ve iletişim teknolojilerinin getirdiği fırsatları
azami ölçüde kullanan, karar alma ve uygulama süreçlerinde esnek, katılımcı,
şeffaf ve yeterli kurumsal kapasiteye sahip güçlü bir sivil toplumun varlığı
öncelikli olacaktır.
• Dernek, vakıf, sendika ve tüm STK’ların kalkınma
sürecine daha fazla katkı yapabilmeleri amacıyla gerçek ve tüzel kişilerin
yapacakları mali desteklere yönelik vergisel teşvikler gözden geçirilecek ve
geliştirilecektir.
2.3.14 Endüstri 4.0 ve Toplum 5.0
“Endüstri 4.0” olarak da bilinen 4. Sanayi
Devrimi,endüstriyel internet sürecinin bir başlangıcıdır. Endüstri 4.0 mesleki
ve teknik yönden üretim ve çalışma hayatını radikal bir biçimde
değiştirmektedir. Dolayısıyla endüstriyel üretim sürecini daha çok akıllı makineler,
sistemler ve ağlaryöneteceği için,yeni teknolojik bilgilere sahip olan ve
uygulayan ülkeler, küresel rekabet ortamında avantajlı konuma gelmektedir.
Mevcut küresel sistemin teknoloji üzerinden
gerçekleştirdiği tahakküm yine teknolojinin gücü ile engellenebilir yahut
etkisiz hale getirilebilir. Muhtelif savaş senaryoları için kullanılan
teknoloji küresel barış için de bir fırsattır. Bunun için teknolojik güç
insanlığın saadeti için önemli bir yer tutar.
Toplum 5.0 tabirini Endüstri 4.0’dan ayıran temel dayanak
noktası bu minvalde ince bir bakış açısını yansıtmaktadır. Toplum 5.0 öğretme
ve öğrenme biçimlerinin hızla değiştiği
teknoloji çağında insanı bilgi merkezli olarak
makinelerle rekabet etmeye değil, değerler alanında üretim yaparak insanlığa
faydalı olma çerçevesinde güçlü kılmanın yollarını aramaktır.
Bu minvalde eğitim; insanın insanla, toplumla, çevreyle
ve başka yahut öteki yapılarla olan ilişkisini insani hüviyet ve beceriler
çerçevesinde ele almalıdır. Bilgi ve istatistiklerin tek başlarına ruhu yoktur.
Eğitim ile öğretilenler teknoloji ile elde edilebilenlerden faklı olmalıdır.
• Ahlak, sanat ve düşünce alanlarını ihtiva eden irfani
becerilerin yeni teknoloji dönemi ile bağlantısı doğru kurulacaktır.
• Endüstri 4.0’ın sunduğu dijitalleşme imkânlarıyla
ortaya çıkacak Toplum 5.0’ı, bilim ve teknoloji inovasyonuile daha da zenginleştirmeyi
hedeflerken, “Önce Ahlâk ve Maneviyat” ilkesini merkeze alarak insanın “akıl ve
ruh” bütünlüğünü korumaya yönelik dengeleyici tedbirler de alınacaktır.
2.4 Sosyal Kategorilere Yönelik Politikalar
2.4.1 Kadın
Günümüzde en temel sorunlardan biri kadının toplumsal
konumu ve haklarıdır. Bir yerde cinsiyet ayrımından dolayı bir ayrıştırma,
aşağılama veya şiddet varsa orada insanlık sorunu var demektir.
Kadın ve erkeğin birbirine göre farklılıklarını
tamamlayıcı bir özellik olarak değerlendiriyor, sağlam bir toplumsal yapı
oluşturmanın gereği olarak görüyoruz.
• Kadınların temel hak ve özgürlükleri korunacak, onurlu
ve şahsiyetli bir yaşam sürmeleri için gerekli düzenlemeler yapılacaktır.
• Eğitim ve sağlık hizmetlerine eşit mesafede ve
nitelikte ulaşmak ve yararlanmak her vatandaşın en temel hakkıdır. Özellikle
kız çocuklarının ve kadınların eğitim ve sağlıklarının teminat altına alınması
ülke geleceğine yapılacak en büyük yatırımdır. Bunun sağlanması için gerekli
düzenlemeler yapılacaktır.
• Ahlaki, sosyal, kültürel ve manevi değerlerimize uygun
olarak yapılacak düzenlemelerle toplumun kadına bakış açısı yeniden
şekillendirilecektir.
• Şiddet veya tacize karşı gerekli tedbirler alınacak ve
kararlılıkla uygulanacaktır. Çalışma hayatında kadınlarımızın yaşadığı sözel,
fiziksel ve psikolojik taciz ve “mobbing” gibi kadının maruz kaldığı
uygulamalarla etkin şekilde mücadele edilecektir.
• Hem kentte hem de kırsal kesimde kadının en önemli
sorunu, işi ile ailesi arasında yaşadığı ikilemdir. Çalışma hayatı kadın için
adalet ilkesi çerçevesinde düzenlenecek, annelik hakkı ve aile birliğinin
korunması için gerekli yasal düzenlemeler yapılacaktır.
• Sosyal hayatın her alanında kadınların günlük yaşamdaki
ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli ortamların sağlanmasına yönelik yasal
düzenlemeler ivedilikle hayata geçirilecektir.
• Tüketim kültürünün ağırlıklı olarak kadın üzerinden
teşvik edilmesini, kadının bir meta, cinsel bir nesne olarak kullanılmasını önlemek
için caydırıcı hukuki düzenlemeler yapılacaktır.
2.4.2 Genç
Genç, bir ülkenin en büyük gücüdür.
Genç nüfus demografik açıdan avantaj sağlamasına rağmen
bu dinamik imkân iyi değerlendirilemediğinde eğitilemeyen, istihdam edilemeyen
ve küresel niteliklerle donatılamayan genç nüfus yüküne dönüşebilmektedir.
Ahlak ve maneviyatı önceleyen, kendine, çevresine ve
dünyaya karşı sorumluluklarını bilen bir gençlik ülkemizin geleceğine ışık
olacaktır.
• Düşünmeyi ve sorgulamayı merkeze alan, ayrım
yapmaksızın her insanın temel hak ve hürriyetlerini teminat altına almanın
gayretinde olan ve insanlığın gerçek problemlerine çözüm ve fayda üreten bir
gençlik politikası ana hedefimiz olacaktır.
Nüfusumuzun büyük kesimini genç nüfus oluşturmasına
rağmen toplumsal yaşamda gençlere önem verilmemektedir. Bugün Doğu, Güneydoğu
ve İç Anadolu bölgelerinde küçük şehirlerde veya kırsal yerleşim alanlarında
yaşayan gençlerimiz fırsat eşitsizliği ve imkânsızlıklar ile boğuşurken,
metropollerde yaşayan genç nüfus ise emek sömürüsü ve kültür yozlaşmasına maruz
kalmaktadır.
Acımasız rekabet ortamına itilen gençler arasından fırsat
eşitsizliği nedeniyle mücadeleyi sürdüremeyenler nefret ve şiddetin özneleri
haline dönüşmekte, ahlaki olmayan ve çıkarcı davranışın ödüllendirildiği
izlenimi uyandıran örnekler yüzünden ise gençler üretimin enerjisi olacak yerde
çöküntü alanlarının insan kaynağı olmaktadır.
• Gençlerimizin sosyal yaşama ve topluma adapte
olabilmeleri için fırsat eşitliği tesis edilecek, hak ettikleri değeri
görebilecekleri mesleki, kültürel ve sosyal programlar dâhilinde
yetiştirilebilmeleri için gereken bütün imkânlar seferber edilecektir.
• Sınav sistemleri, gelecek kaygısı, şahsi menfaatler ve
sürekli tetiklenen hazlar gençleri gerçek problemlerden uzaklaştırmaktadır.
Eğitimin merkezine sınavlar değil, yeteneklerin ve eğilimlerin önceden tespit
edilmesi alınarak gençler daha iyi yönlendirilecektir. Gençlere ehliyet,
liyakat, nitelik, beceri gibi özellikler temel eğitim sürecinde kazandırılmış
olacaktır.
• Fahiş sınav ücretleri kaldırılacak ve devlet, kamusal
desteğe ihtiyaç duyan her gence eğitimin her kademesinde yeterli desteği
sağlayacaktır. Eğitimden yoksun hiçbir genç kalmayacaktır.
• Genç işsizliğin yüksek olduğu ülkemizde güçlü, bağımsız
ve reel bir ekonominin varlığından söz etmek mümkün değildir. Gençlerimizin
öncelikli problemini işsizlik, dolayısıyla gelecek kaygısı oluşturmaktadır.
Öncelikli istihdam hamlelerinde ihtiyacı karşılayabilmek için ara elemanların
ve alanlarında uzman bireylerin yetiştirilmesi için adımlar atılacaktır.
•Gençlerimizin aile kurma noktasında yaşadıkları
sıkıntılar ve gecikmeler toplumdaki bozulmaların temelini oluşturduğundan
evlilik çağına gelmiş gençlerimizin yaşadığı zorlukları en aza indirmek için
kamu desteğiyle aile kurmanın önündeki engeller ve zorluklar kaldırılacaktır.
•Madde ve teknoloji bağımlılığı ile mücadeleye öncelik
verilecek, madde bağımlısı gençlerin sosyal yaşama katılımını sağlayacak
gerekli rehabilitasyon hizmetlerinin kapasitesi artırılacaktır.
•Sosyal, kültürel ve sportif etkinliklere ebeveynlerin de
katılımının sağlandığı etkin bir süreç yürütülecektir.
• Gençlerin kötü alışkanlıklardan korunması için gerekli
her türlü önlemlerle birlikte, gençlerin aile içinde milli ve manevi
değerlerimize bağlı gençler olarak yetişmelerini sağlayacak bütün tedbirler
alınacaktır.
2.4.3 Çocuk
Bütün toplumların temelini ve geleceğini oluşturan
çocukların iyi bir yaşam sürmesi ülkeler açısından önem teşkil etmektedir.
Toplumların geleceği olarak çocukların karşılaştıkları sorunların
değerlendirilmesi ve bu sorunlara ilişkin çözümlerin üretilmesi de hayati önem
taşımaktadır.
Çocuk, bedensel ve ruhsal gelişimini henüz tamamlamadığı
için özel politikalara ihtiyaç duyar. Henüz gelişimini tamamlamamış olmaları
çocukları bir risk grubu haline getirmektedir. Kendini koruma olanağından
yoksun bulunan çocukların öncelikle beden ve zihin bütünlüğünün korunması
toplumla birlikte devletin de görevi olarak kabul edilmelidir.
•Çocuklarımızın ve gençlerimizin ailelerinin mali gücüne
bağlı olmadan en iyi eğitimi almaları için gerekli altyapı oluşturulacaktır.
Bundan dolayı eğitimde fırsat eşitliği sağlanacak, hiçbir çocuk eğitim sistemi
dışında bırakılmayarak, bu amacın gerçekleştirilmesi için gerekli olanaklar
sağlanacaktır.
•Okul öncesi eğitime devlet desteği verilecektir.
•Çocuklar kent hayatının içinde giderek sıkışmakta ve
karmaşıklaşmakta, kendilerine alan bulamamakta, bu da onların fiziksel,
psikolojik ve sosyal gelişimlerine negatif yönde etki etmektedir. Bu nedenle
çocukların zamanlarını verimli geçirmeleri için kültür, sanat, gezi, spor ve
atölye çalışmaları gibi sosyal projeler geliştirilecek, çocukların sosyal ve
üretkenolmaları sağlanacaktır.
•Çocukların temel hakkı olan oyun hakkının tüm çocuklar
için geçerli olduğunun bilincinde olarak, çocuk dostu şehir politikalarının
uygulanacaktır.
•İş hayatında çocuk emeğinin sömürülmesinin önüne
geçilecektir.
•Sokakta yaşayan veya kimsesiz olan çocuklara devletin
bakım ve koruması yeterli düzeyde yapılacaktır. Bu amaçla özel hizmet birimleri
oluşturulacak; bu konuda sunulacak hizmetlere yerel yönetimlerin ve sivil
toplum kuruluşlarının da katkı vermeleri sağlanacaktır.
•Büyük kent merkezlerinde çocuk misafirhanelerinin
sayıları arttırılacak, nitelikleri geliştirilecektir.
2.4.4 Engelli
Engelli vatandaşlarımızın toplumsal hayata fizikî,
çevresel, sosyal, ekonomik, siyasî ve kanunî engellerle karşılaşmadan tam
katılabilmeleri adalet ilkeleri açısından tartışmasız bir haktır.
•İstihdam, eğitim, spor, turizm, sağlık, kültür gibi
alanların önündeki bütün engeller ortadan kaldırılacak, ulaşılabilirlik ve
erişilebilirlik, soysal dayanışmanın temel dayanağı olacaktır.
• Engelli dostu aktif istihdam politikaları kapsamında
işgücü niteliği taşıyan engellilere en uygun meslekî eğitim programları
sunulacak, emek piyasasında ve kamu sektöründe pozitif ayrımcılık ilkesi
gereğince iş imkânları sağlanacaktır. Ağır derece engelli işgücü için korumalı
işyerleri oluşturulacaktır.
• Bakıma muhtaç engelli çocuk veya yetişkine sahip olan
aile fertlerine sosyoekonomik destek ve profesyonel bakım hizmetleri
sağlanacaktır.
• Engelli çocukların eğitimi, fırsat eşitliği ilkesi
kapsamında engellilik tür ve derecelerine göre ya kaynaştırma, ya da özel
eğitim yoluyla gerçekleştirilecektir.
2.5 Güvenlik
İnsanlığın temel ihtiyaçlarından bir tanesine işaret eden
güvenlik kavramı; kişi güvenliğinden şehirlerin güvenliğine, ülke güvenliğinden
uluslararası sistemin güvenliğine kadar geniş bir alanı içermektedir.
Dolayısıyla güvenliğin tesisi de birçok alanda uygulanacak çeşitli politika ve
stratejileri kapsamak durumundadır. Günümüz dünyasında güvenlik politikalarının
uygulanması ve güvenlik stratejilerinin hayata geçirilmesinin ana aktörü olarak
devletler yer almaktadır.
Devletin en temel görevlerinden birisi de her türlü
tehdide karşı vatandaşının güvenliğini temin etmek ve bu hususta gerekli
tedbirleri almaktır. Bu tedbirler sınır güvenliğinin sağlanmasından adli
suçlarla mücadeleye kadar bir dizi alanı kapsamak zorundadır.
Diğer yandan insan güvenlik ihtiyacı olan bir varlık
olmasının yanı sıra irade sahibi bir varlık olarak özgürlük kavramı ekseninde
diğer canlılardan ayrılmaktadır. Güvenlik içerisinde olsa dahi özgürlükleri
kısıtlanmış bir insan kendisini insan kılan vasıflardan en önemlisini yitirmiş
olmaktadır.
Saadet Partisi güvenlik ve özgürlük kavramlarını
birbirinin alternatifi olarak değil birbirini tamamlayan unsurlarolarak kabul
etmektedir. Özgürlük ve güvenlik bir ikilem değil, dengeli bir şekilde tesis
edilmesi gereken iki temel insan hakkıdır. Ne özgürlükten ne de güvenlikten
feragat edilemez.Bu nedenle vatandaşlarımızın güvenlikleri tesis edilirken
özgürlükleri teminat altına alınmalıdır.
2.5.1 İç Güvenlik
Kamu düzenini korumak ve iç güvenliği sağlamak devletin
vatandaşlarına karşı asli sorumluluklarındandır.Devlet vatandaşının can ve mal
güvenliğini temin etmekle mükellef olduğu gibi vatandaşlar arasında birlikte
yaşama kültürünün, dostluk ve kardeşliğin geliştirilmesi, huzur ve güven
ortamının tesis edilmesi ile de yükümlüdür.
İç güvenlik politikaları adli suçlarla mücadele,
suçluların cezalandırılması, terörizmle mücadele, kişisel verilerin korunması
gibi birçok başlığı içermesi nedeniyle kapsamlı, bütüncül, sürdürülebilir bir
bakış açısına sahip olunmalıdır.
İç güvenlik hizmeti sunulurken insan haklarının, insan
onurunun ve haysiyetinin korunmasına azami dikkat gösterilmesi esastır. Özel
hayatın gizliliği, adil yargılanma, masumiyet karinesi, suçun şahsiliği, işkence
ve kötü muamelenin yasak olması gibi temel ilkeler güvenlik politikalarının
vazgeçilmez unsurlarını teşkil etmektedir.Bundan dolayı vatandaşların güvenliği
herhangi bir suç ithamına maruz kaldıklarında yargıya duydukları ve haklarının
muhafaza edileceğine yönelik sahip oldukları güvenle doğrudan ilişkilidir.
• Şehirlerimiz 24 saat boyunca insanımızın güvenlik
endişesi taşımadan yaşayabilecekleri hale getirilecektir.
• Suça yönelik önleyici politikalar hayata
geçirilecektir. Suç işlendikten sonra suçluyu cezalandırmak yerine, suçu ortaya
çıkaran sosyo-ekonomik nedenleri ortadan kaldırmayı önceleyen bir güvenlik
stratejisi hayata geçirilecektir
• Taciz, tecavüz, cinayet, gasp, hırsızlık, yankesicilik
gibi vatandaşlarımızın huzur ve güvenliğini tehdit eden suçlara yönelik cezai
müeyyidelerin caydırıcılığı artırılacaktır.
• Gençlerimizin sağlığı ve geleceği için büyük bir tehdit
olan uyuşturucu ile mücadele tavizsiz ve kapsamlı bir şekilde yürütülecek ve
uyuşturucunun üretimine, dağıtımına ve satışına yönelik önleyici tedbirler
etkin olarak alınacaktır.
• Ülkemizin maruz kaldığı yoğun göçün ilerleyen süreçte
suç örgütleri tarafından istismar edilmemesi için sığınmacılara yönelik olarak
entegrasyon ve rehabilitasyon politikaları hayata geçirilecektir.
• Kişisel verilerin korunmasına önem verilecek, bu
bilgileri yayanlara yönelik yaptırımlar kararlı bir şekilde uygulanacaktır.
• İç güvenlik sağlanırken insan haklarından ve
hürriyetlerinden asla taviz verilmeyecek işkence ve kötü muameleye müsamaha
gösterilmeyecektir.
• Kesin mahkeme kararı olmadan hiç kimse suçlanmayacak,
adli ve idari işleme maruz bırakılmayacaktır.
• Terör ve suç örgütlerine karşı çok boyutlu ve bütüncül
bir mücadele politikası izlenecektir. Sadece operasyonel mücadele ile
yetinilmeyecek; şiddeti, çatışmayı ortaya çıkaran sosyal, ekonomik, psikolojik
şartlar da ortadan kaldırılacaktır.
• Suçlarla mücadele sadece güvenlik güçlerine
bırakılmayacak, bu alanda sosyoekonomik politikalar üreten ve stratejiler
geliştiren farklı disiplinleri de içinde barındıran sivil toplum kuruluşları
desteklenecektir.
2.5.2 Dış Güvenlik
Günümüz dünyasında ülkelerin güvenliği sınır dışında
başlamakta, vatandaşların huzur ve güven ortamında yaşaması sadece içeride
asayişin sağlanması ile temin edilememekte ve sınır güvenliğinin sağlanmasından
bölgesel istikrara ve küresel güvenliğe kadar pek çok alanı kapsamaktadır.
Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafya ve tarihsel
gerçekler, kuvvetli bir savunma gücünü zorunlu kılmaktadır. Ülkemize yönelik
tehditlere karşı gerek siyasi alanda gerekse
askeri alanda mücadele etmek ve askeri gücü sürekli hazır
olarak muhafaza etmek gerekmektedir. Bu noktada Türk Silahlı Kuvvetlerinin
yapısal ve işlevsel olarak en üst düzeyde bulunması önem arz etmektedir.
Savunma gücümüzün üstünlüğü sadece sayısal üstünlükle
değil, aynı zamanda modern silah ve üstün teknolojiye sahip araç ve gereçlerle
teçhiz edilmiş, en mükemmel şekilde eğitilmiş, maneviyatı yüksek bir orduyla
mümkündür. Silahlı Kuvvetlerimiz, ülkemizi her zaman dış tehditlere ve
saldırılara karşı koruyacak caydırıcı bir güç, bölgenin ve dünyanın barışı için
de bir teminattır.Bundan dolayı silahlı kuvvetlerimiz mutlak surette iç
politika çekişmelerinin dışında tutulması gerekmektedir.
Diğer yandan askeri gücün yanı sıra kurulacak bölgesel ve
küresel ittifaklarla ülkemize yönelebilecek dış tehditlere karşı caydırıcı
tedbirler hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu noktada bölgesel istikrarın
sağlanması ve muhafaza edilmesi ülkemizin güvenliği açısından kritik bir önemi
haizdir.
• Komşu ülkelere siyasi ve diplomatik müzakere
süreçlerinin işlemesine azami gayret gösterilecek, siyasi gerilimleri
yatıştırmaya çalışan bir rol üstlenilecektir.
• Bölge ülkeleri, İslam ülkeleri ve Türk dünyası ile
askeri işbirliği alanları genişletilecektir. Bölgesel ittifaklar ve ekonomik,
siyasi, askeri işbirliği zeminleri artırılacaktır.
• Türk Silahlı Kuvvetleri her türlü siyasi tartışmanın
uzağında tutulacak, ordumuzun ülke savunmasına odaklanması sağlanacaktır.
• Türk Silahlı Kuvvetleri son teknoloji teçhizat ile
donatılacaktır.
• Türk Silahlı Kuvvetleri askeri teknolojide dışa
bağımlılıktan kurtarılacak, bütün ihtiyaçları ülkemiz içerisinde tamamen yerli
olarak üretilir hale getirilecektir.
• Türk Silahlı Kuvvetlerine subay ve astsubay yetiştiren
okullar yeniden yapılandırılacak ve ordumuzun ihtiyaç duyduğu nitelikli
kadrolar yetiştirilecektir.
• Sınır güvenliğini sağlamaya ve yasadışı geçişleri
önlemeye yönelik tedbirler artırılacak ve bu konuda teknolojiden üst düzeyde
istifade edilecektir.
2.5.3Savunma Sanayi
Ülkelerin güvenliği ve tam bağımsızlığı ancak yerli
savunma sanayilerinin varlığı ve kendi teknolojisini üretebilmesi ile
mümkündür. Pek çok hadise göstermiştir ki Türkiye'nin kendi silah ve savunma
teknolojisini geliştirmesizorunludur.
Saadet Partisi olarak ana hedefimiz, savunma sanayinde
dışa bağımlılığın ortadan kaldırılabilmesi için gerekli orta ve uzun vadeli
programlar hazırlayarak ihracat potansiyeline ve dünya piyasalarında rekabet
gücüne sahip, teknolojik bakımdan diğer bütün ülkelerin önüne geçecek, dost ve
müttefik ülkelerle dengeli işbirliğini mümkün kılan bir milli savunma sanayinin
oluşturulmasıdır.
• Türk Silahlı Kuvvetlerinin silâh ve teçhizatı, en üst
düzeyde milli kaynaklardan karşılanarak modernize edilecek, ateş ve tesir gücü
artırılacaktır.
• Ülkemizde bir kısmı üretilen silah ve askeri teçhizat
tamamen yerli hale getirilecektir.
• Savunma sanayine yönelik Ar-Ge çalışmaları
desteklenecektir. Bu konuda özel sektör teşvik edilecek aynı zamanda devlet
eliyle de söz konusu faaliyetler icra edilecektir.
• Savunma sanayi alanında teknoloji yoğun bir çalışma
prensibi benimsenecek ve bu alanda akademi, ordu, özel sektör işbirliği ve
koordinasyonu sağlanacaktır.
• Dost ve müttefik ülkelerle savunma sanayinde ortak
çalışmalar gerçekleştirilecektir.
3. DÜNYA
VİZYONUMUZ “YENİ BİR DÜNYA”
3.1 Genel Değerlendirme
Bugün artık iletişim araçlarının çeşitliliğinin de
artmasıyla, ülkeler dış politikalarında karşılıklı etkileşimin çok yoğun olduğu
bir dönem yaşamaktadır. Bugün karşı karşıya kaldığımız herhangi bir sorunun
mutlaka dış kaynaklı bir ayağı olduğu ortadadır. Böylesine karmaşık bir
uluslararası siyasi atmosferde ancak adımlarını doğru atan, sağlam öngörülerle
hareket eden ülkelerin süreçleri başarıyla yürütebilecekleri çok açıktır.
Her şeyden önce Saadet Partisi olarak şunu ifade edelim
ki, kendimiz için iyi dileklerimiz, talebimiz neyse bütün insanlık için de
odur. Barış ve huzur içinde yaşamak bütün insanlığın en doğal hakkıdır. Bunun
için gerekli olan tek şey gücü kutsamak değildir. Her hal ve şart altında doğru
olanı yapmak, gücün karşısında haklının yanında durmak en önemli başlangıç
noktasıdır.
İnsanlık maalesef bugün geçmişte yaşananlardan gereken
dersleri almamış gibi hareket etmektedir. Geçen yüzyılda milyonlarca insanın
hayatını kaybettiği iki dünya savaşı ve devamında oluşan iki kutuplu dünya çok
acı bedeller ödenmesine sebep olmuştur. Kıt kaynaklarla sınırsız ihtiyaçların
karşılanması gibi insan doğasının doyumsuzluğu üzerine kurulan sistem, her
türlü sömürüyü, adaletsizliği meşru hale getirmiştir. Teknolojik gelişmelerin
sağladığı bunca imkâna rağmen, kaynakların dengesiz kullanılması sonucunda,
insanoğlu yoksulluklar ve açlıklarla boğuşmaktadır. Suç oranlarındaki artış,
aile kurumuna yapılan saldırılar, çevre tahribatı gibi sayısız problemlerin
olumsuz sonuçlarının her geçen gün kendisini daha da hissettirmesi, bu türden
sorunların ortadan kalkacağını bekleyenleri hayal kırıklığına uğratmaktadır.
Yeni teknolojik gelişmelerle ve özellikle iletişim
devrimiyle, gözler bu yüzyıla çevrilmiş durumda ama neredeyse ilk çeyrek
tamamlanmış olmasına rağmen şimdiden beklentilerin boşa çıkacağına dair
endişeler artmaktadır. Düşünceden bilime, teknolojiden ekonomiye, toplumsal
ilişkilerden siyasete dünya adeta yeniden kuruluyor, yeniden yapılanıyor ama
üzücü olan şudur ki; bu yapılanma yine gücü ellerinde bulunduranların pozisyonlarını
korumaya dönük, ümitleri kıran ve ırkçı emperyalizmi daha da kalıcı kılmaya
odaklanmış hale gelmiştir.
Hâlbuki insanlık ne çektiyse bu anlayıştan çekmiştir.
Güce boyun eğmeyen, daha âdil, daha insancıl, daha uygar bir dünya özlemi ve
arayışı hala devam etmektedir. Ne var ki, dünya ekonomisi ve siyasetinde oluşan
yeni dengeler, kuşkuları ve endişeleri de beraberinde getirmektedir. Özellikle
Arap Baharı ile halkların haklı taleplerinin istismar edilmesi sonucu ortaya
çıkan iç savaş, çatışma ve kargaşa ortamı dünyanın merkezi konumunda olan
bölgemizi daha da içinden çıkılmaz noktalara sürüklemiştir.
3.1.1Dünyada ve Bölgemizdeki Tehditler
Türkiye merkeze alınıp 360 derece daire çizilse, her bir
coğrafyanın sigortasının bu topraklar olduğu rahatlıkla görülebilecektir.
Tarihin derinliklerinden, Selçuklu’dan, Osmanlı’dan günümüze kadar ilmek ilmek
işlenen güçlü bağların varlığı ortadadır. Bu durum doğru değerlendirildiğinde
Türkiye için en önemli avantaj olacağı görülecektir. Hal böyleyken bu
coğrafyadaki en küçük bir olumsuzluğun aynı zamanda muhatabının doğrudan
Türkiye olduğu da muhakkaktır.
“Büyük Ortadoğu Projesi” (BOP) gibi haritaların yeniden
çizilmesini, etnik ve mezhepsel fay hatlarını harekete geçirmeyi hedefleyen
plan, bölgedeki bütün ülkeleri tehdit ve tedirgin etmektedir. ABD eski
Dışişleri Bakanı tarafından Rice tarafından ilan edilen bu proje bölge ve dünya
barışı için en büyük tehdittir. Fas’tan, Endonezya’ya kadar 22 İslam ülkesinin
sınırlarını değiştirmeyi hedefleyen bu proje aynı zamanda Nil’den Fırat’a kadar
bölgeyi Arz-ı Mev’ud yani “Vadedilmiş Topraklar” adı altında Büyük İsrail
Projesi kurma planıdır.
Bosna’da yaşanan soykırımın ardından bugün sular durulmuş
gibidir ama bu durum Balkanlardaki istikrarsızlığın giderildiği anlamına
gelmemektedir. Dayton Anlaşması belki savaşı durdurmuş ama Bosna Hersek’teki
riskleri ortadan kaldırmamıştır.
Kosova’nın bağımsız bir ülke olarak yoluna devam etmeye
çalıştığı bir ortamda Belgrad ile yaşanan gerginlikler Balkanlar için bir başka
risk olarak varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Türkiye tarihi, dini ve
kültürel bağları olan bu coğrafyayla her zamankinden daha fazla ilgilenmek durumundadır.
Orta Asya ülkelerinin bölgesel gerçeklere göre adım atma
gayretleriyle beraber kendi ayakları üzerlerinde durma yolunda gösterdikleri
çaba önemlidir. Azerbaycan topraklarının hala önemli bir bölümünün BM
kararlarına rağmen Ermenistan’ın işgali altında olması bölge
sorunlarının başında gelmektedir. Dağlık Karabağ’da işgal
devam ettiği müddetçe bölgesel tansiyonun düşmesi mümkün olmayacaktır.
Ukrayna üzerinden NATO, AB ve Rusya arasında yaşanan
çekişmelerde Türkiye’yi yakından ilgilendiren başlık Kırım’ın statüsüdür.
Türkiye’nin önemli bir bölgesel aktör olarak Rusya ile ilişkilerini iyi
götürmek istemesi normaldir. Ancak Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesi
konusu Kırım Tatarlarının bundan nasıl etkileneceği sorusunu beraberinde
getirmiştir. Kırım’ın geleceğinde Tatarların durumu mutlaka takip edilmeli ve
gereken adımların atılması sağlanmalıdır.
Türkiye’nin bugün en önemli baş ağrısını Suriye’de
yaşanan olumsuzluklar oluşturmaktadır. En uzun sınıra sahip olduğumuz Suriye’de
yaşanan iç savaş doğrudan Türkiye’yi etkilemektedir. Mevcut sorunun bu noktaya
gelmesinin sebebi Irak’ta hem 1991 - 1. Körfez Savaşı’nda, hem de Irak’ın 2003
yılındaki işgalinde yaşananlardan ders alınmamasıdır. Bu süreçlerde yaşananlar
aslında bölgede yapılmak istenenlerle ilgili çok açık deliller sunmaktadır.
Bunlara rağmen Suriye meselesine emperyalist açıdan bakan güç odaklarının
tuzaklarına düşülmüştür. Türkiye’nin terörle mücadelesi Suriye’de ortaya çıkan
istikrarsızlıktan doğrudan etkilenmiştir. Sorunun çözümü bölge ülkelerinin bir
araya gelmesiyle mümkündür. Aksi takdirde emperyalist güçlerin uzun yıllar
sürebilecek kaos planıyla bölgede kan ve gözyaşı akmaya devam edecektir.
Libya bugün en az ikiye bölünmüş, aşiretlerin bilek
güreşi yaptıkları bir ülke haline gelmiştir. Güç sahipleri Libya’nın
istikrarsız bir şekilde kalmasını istemektedirler. Libya’daki sorunun
evirileceği bu durum Türkiye tarafından öngörülememiş, bunun sonucunda ise
Libya’daki etki alanımız daha da azalmıştır.
Adına türküler yakılan Yemen ise tam bir mezhep
çatışmaları için laboratuvar haline sokulmuştur. Kanaatimiz odur ki Yemen’in
sürüklendiği iç çavasın nedeni Babül Mendeb boğazının kontrolde tutulma
isteğidir. Dünya petrol ticaretinde önemli bir geçiş noktası olan Babül Mendeb
Amerika ve Avrupa’nın ihtiyaçları için hayati bir boğazdır. Yaşanan
çatışmaların merkezinde onların bu bölgeyi çevreleme hedefleri vardır.
Mısır’da 7000 yıllık tarihte seçilen ilk sivil
cumhurbaşkanı Mursi’ye yapılan askeri darbe sonrası bugünkü yönetim halkının
sorunlarına odaklanan değil, İsrail ve küresel güçlerin planlarının
uygulayıcısı konumuna gelmiştir.
Sudan bölünmenin ardından hala kendisini tam anlamıyla
toparlayamamıştır. Beşir yönetiminin halk ayaklanması neticesinde devrilmesiyle
yeni yönetimin nasıl bir yol izleyeceğine dair net bir manzara ortaya henüz
çıkmamıştır.
Tunus devrimin başlatıcısı olmasına rağmen Arap Baharı
sürecinde yaşanan olumsuzluklardan en az etkilenen ülkelerden biri olmuştu.
Ancak bugünkü barış ortamından rahatsız olan çevrelerin varlığı da
bilinmektedir. Umut ediyoruz ki Tunus halkının bir arada yaşama iradesi
dışarıdan yapılan müdahalelerin önüne geçecektir.
İslam ülkelerinin kendi sorunları arttıkça Filistin’e
bakışları zayıflamakta ve bu can alıcı sorun daha da derinleşmeye devam
etmektedir. ABD’nin elçiliğini Kudüs’e taşıması ve şimdi de “Yüzyılın
Anlaşması” aldatmacası ile Filistin’i geri dönülmesi zor bir tünele sokmaya
çalışma planları bu sorunu oldubittilere esir etmek anlamına gelmektedir.
Keşmir de Filistin’le yaşıt bir sorun olarak hala çözüm
beklemektedir. Hindistan’ın Cammu Keşmir’in statüsünü değiştirme girişimi ateşe
benzinle yaklaşmaktan başka bir şey değildir.
Doğu Akdeniz, Ege ve Kıbrıs’ta yaşanan gelişmeler
Türkiye’yi kuşatma harekâtına dönüşmüştür. Bütün bu yaşananların dönüm
noktasının 2004 Annan Referandumu olması tesadüfi değildir. Bu tarihten sonra
Güney Kıbrıs’ın Avrupa Birliği tarafından bütün adayı temsilen üye yapılması
tam bir tuzak olmuştur. Kıbrıs’ta AB’ye üyelik adına yapılan hatalar, o yıldan
beri ne üyelik konusunda bir mesafe kat edilmesini sağlamış ne de KKTC’nin
tanınmasına katkı sağlamıştır. Bir de serbest dolaşım beklentisi ve Suriye
üzerinde yaşanan tartışmalarla, sığınmacılar meselesinin aynı kefeye konulması,
Türkiye’nin Avrupa için koruma kalkanı olması gibi bir algıya hizmet
etmektedir. Terör örgütlerinin Vesayet Savaşları’nın ana aygıtları haline
dönüştürüldükleri bir ortamda, Türkiye tam da yanı başında oluşturulmak istenen
istikrarsız ortamın doğrudan tehdidi altındadır. Küresel güçlerin
destekledikleri terör örgütleri sistematik bir şekilde, kısa ve uzun vadeli
planların bir parçası haline getirilmişlerdir.
Afganistan, Rus işgalinden bu yana bir türlü barış ve
huzura kavuşamamış, Rusların Afganistan’dan çıkarılmasından sonra yaşanan
olumsuzluklar ve iç anlaşmazlıklar Amerika’nın Afganistan’ı işgaline sebep
olmuş o günden bugüne de iç barış sağlanamamıştır. Bölgedeki istikrarsızlık
halen devam etmektedir. Türkiye’nin üzerine düşen görev, yakın tarihi
bağlarımızın bulunduğu bu coğrafyadaki mevcut durumun kalıcı olmasının önüne
geçebilecek adımları atmaktır. Büyük Ortadoğu gibi İslam
ülkelerinin idam fermanı olarak hazırlanan projenin Afganistan’a da uzandığı
göz ardı edilmemelidir.
ABD ve müttefiklerinin, “Genişletilmiş Ortadoğu Projesi”
adı altında, İslam dünyasına karşı sürdürdükleri kanlı işgal politikaları dünya
barışını çok ağır bir şekilde tehdit etmeye devam etmektedir. Aynı şekilde,
İsrail’in, yetmişten fazla Birleşmiş Milletler kararına rağmen, sürdürdüğü
saldırganlık, soykırım ve genişleme politikası bölge ve dünya barışı için
sürekli ve açık bir meydan okumadır.
ABD ve müttefiklerinin, Irak’ı haksız işgalleri ve
işgalden sonra her türlü uluslararası anlaşmayı hiçe sayarak yaptıkları
insanlık dışı uygulamalar, Irak’ta kışkırtmaya çalıştıkları etnik ve mezhep
tabanlı çatışmalar ve yapılanmalar, bölgenin huzura kavuşmasının önündeki en
büyük engeldir.
Irak’tan sonra, bölge halklarının haklı taleplerinin
istismar edilmesine dönüşen Arap Baharı ile bu coğrafya tam bir ateş topuna
dönüştürmüştür. Hürmüz Boğazı’nda yaşananlar ise bölgenin dünyayı derinden
etkilemesi muhtemel senaryolarını daha net ortaya koymaktadır.
Dünya ve bölge barışı üzerindeki bu tehditler, konumu ve
geçmişi dikkate alındığında Türkiye’yi de derinden etkileyecek potansiyele
sahiptir. Bu tehditlere karşı Türkiye, bölge ve dünya devletleri ile işbirliği
içerisinde gerekli tedbirleri almalı ve kendi güvenliğini sağlamak için gerekli
adımları atmalıdır.
“Yeni Bir Dünya” idealini programında ifade eden tek
siyasi parti olmamız sebebiyle, âdil temellere dayanılarak kurulacak olan yenidünyada,
huzur ve barışın sağlanması her türlü altyapıya sahip olduğumuzun bilinmesini
isteriz.
“Yeni Bir Dünya” ideali aynı zamanda ABD eski başkanı
Bush’un “Yeni Dünya Düzeni” adı altında özellikle 11 Eylül 2001 sonrası yapmaya
çalıştığı savaş, çatışma ve kargaşa düzeninin de panzehridir.
21. yüzyılda barışın tesis edilebilmesi ve âdil bir
uluslararası düzenin kurulabilmesi için, insanlığa acıyı, savaşları,
yoksulluğu, kültürel yozlaşmayı, sosyal bunalımları ve çevre tahribatını
yaşatan 20. yüzyılı çok iyi tahlil etmek zorundayız.
3.1.2 Türkiye’nin Önemi
Zengin tarihi mirasının yanında Türkiye, dünyanın
merkezinde, üç kıtanın birleştiği yerde, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu gibi
dünyanın en sorunlu bölgelerine komşu; ama aynı zamanda enerji ve ticari
yolların kavşak noktasında, çok önemli bir konumda bulunmaktadır.
Türkiye, tarihte olduğu gibi, bu müstesna jeopolitik
konumunun yanında genç, dinamik, yetişmiş insan gücü ve tabii kaynakları ile
dünyanın ilgi odağı olmaya devam eden bir ülkedir.
Partimiz; barış, diyalog, adalet, eşitlik, işbirliği,
insan hakları, özgürlükler ve demokrasi ilkelerine dayanan politikalarla
Türkiye’nin sahip olduğu bu potansiyellerini insanlığın faydası için
kullanmakta kararlıdır. Bu suretle:
• Türkiye, batılı ülkelerle gireceği dengeli ilişkilerle;
refahın yanında özellikle barış, insan hakları ve demokrasi gibi değerlerin tüm
dünyada gelişmesine katkıda bulunacaktır.
• Türkiye, kuzeyinde yer alan ülkelerle, başta ekonomi
olmak üzere, her sahada işbirliğini geliştirmesi ve yukarıdaki ilkelerin bu
ülkelerce de benimsenmesine yardımcı olmak suretiyle, adil bir uluslararası
sistemin kurulmasına katkılar yapacaktır.
• Türkiye, doğusunda bulunan tarihi, manevî ve soydaşlık
bağlarıyla bağlı olduğu Türk Cumhuriyetleri ile de her türlü ilişkileri en
ileri düzeye taşıyarak, bu kardeş ülkelerin kurulacak adil uluslararası
sistemde daha da güçlü bir şekilde katkıda bulunmalarına yardımcı olacaktır.
•Türkiye, aynı şekilde, doğu ve güneyindeki tarihî ve
manevî bağlarla bağlı olduğu Müslüman ülkelerle de, her sahada en ileri
derecede işbirliği içinde olmak suretiyle, yoksulluğun kalkması, hakkın ve
adaletin hâkim olması için gerekli katkılarda bulunacaktır.
•Yeni Bir Dünya’nın çekirdek kuruluşu olan D-8 atılımı
çerçevesinde, kalkınmakta olan ülkeler arasında en ileri derecede yardımlaşma
ve işbirliğinin sağlanması kurulacak âdil uluslararası sistemin tesisi için ilk
adımdır.
İşte bu tarihî ve coğrafi şartlar, Türkiye’ye, Yeni Bir
Dünya’nın kurulmasına öncülük etme görevini yüklemektedir. Bundan dolayı Türk
dış politikasının bu amaçlara göre yürütülmesi, Türkiye’nin bütün ülkelerle
ilişkilerini işbirliği, dayanışma ve yardımlaşma anlayışı ile gerçekleştirmesi
gerekmektedir.
Türkiye geliştireceği esnek ve çok alternatifli
stratejilerle, jeopolitik imkânlarını, uluslararası ekonomik, siyasi ve
güvenlik ilişkilerinde dinamik bir şekilde kullanmayı başarmalıdır.
Eğer dinamizmin yoğun temposu yerine, statükoculuğun
kolaycılığını tercih eden, lider ülke olma yerine uydu olmaya razı olan dış
politikada ısrar edilirse, bırakın jeopolitik konumumuzu, tarihî, sosyal ve
kültürel zenginliklerimizi küresel çerçeveye dönüştürmeyi, sınırlarımızı
korumamız bile tehlikeye girecektir.
Unutulmamalıdır ki Soğuk Savaş’ta Türkiye’nin
bütünlüğünü, Sovyetlerin sıcak denizlere inmesinin önünde bir engel olduğu için
destekleyenler, şimdi Türkiye’nin Ortadoğu’daki su-petrol dengesine dayalı
jeo-ekonomik etkinliğini ve buna öncülük yapmasını çıkarları için zararlı
görmektedirler ve bu sebeple bugünkü sınırların değişmesini istemektedirler.
Şurası çok açıktır ki, Türkiye, ortaya çıkan yeni
uluslararası konjonktürü ve burada üstleneceği konumunu ciddi bir şekilde
yeniden ele almak zorundadır. Uluslararası konumun yeniden değerlendirilmesi,
ülke-içi kültürel, siyasi ve ekonomik parametrelerin de göz önüne alındığı bir
yenilenme süreci ile uyumlu olmalıdır. Kendini tanımlamakta bile güçlük çeken
bir toplumun, uluslararası strateji oluşturmada siyasi bir irade ortaya
koyabilmesi mümkün değildir.
Bizler Türkiye’nin her açıdan sahip olduğu özellikleri
dolayısıyla, yeryüzünde huzuru, barışı egemen kılabilecek bir altyapıya sahip
olduğunu biliyoruz. Bundan dolayı da Türkiye’nin “Yaşanabilir Bir Türkiye”,
“Yeniden Büyük Türkiye” ve “Yeni Bir Dünya” kurulmasına öncülük yapması
gerektiğine inanmaktayız.
3.1.3Türkiye’nin Karşı Karşıya Bulunduğu Tehditler
Doğru tedavi için doğru teşhis ön şarttır. Bu teşhisi
gerçek manasıyla yapabilmek için, emperyalist dış güçlerin işbirlikçi
yönetimleri kullanarak attıkları adımları dikkatli bir şekilde takip etmek ve
değerlendirmek gerekmektedir.
Ne Görüyoruz?
Batı ile entegrasyon için yürütülen politikalar, ülkemizi
altından kalkılması her geçen gün daha da zorlaşan tehlikelere sürüklemektedir.
Avrupa Birliği’nden gelen birçok olumsuz işarete rağmen, AB’ye uyum adı altında
çıkarılan yasalar, sosyal açıdan ve siyasi olarak ülkemizi geri dönülmesi zor
çıkmazlara götürmektedir.
Doğu Akdeniz’de hidrokarbon arama faaliyetlerinde
iktidarın yaptığı doğru işler vardır. Bu bölgede elimizi güçlendirecek en önemli
çıkış, bölge ülkeleri ile sorunların bir an önce ortadan kaldırılması
olacaktır. Kıbrıs hem bölgemizin hem de ülkemizin güvenlik sigortasıdır.
Kazanılan haklarımızın korunması için ne gerekiyorsa yapılmalıdır.
Kıbrıs üzerinden yürütülen tehditlerin yanında bir diğer
tehdit de Ermeni Soykırımı iddialarıdır. Özellikle batılı ülkelerin bu
iddialarında ısrar etmelerinin ana gerekçesi siyasidir. Bu milletin tarihinde
soykırım olmadığı gibi yaşanan acılardan bugüne dair siyasi hesaplaşmalar
çıkarmak da anlaşılır değildir. Bu ısrarların arka planında Türkiye’yi tazminat
ödemeye mahkûm etmek ve toprak tavizine zorlamak vardır.
“2004 AB İlerleme Raporu” da aslında Türkiye’nin AB’ye
üyelik sürecinin hangi istismarlarla dolu olduğunun delilidir. Dicle ve Fırat
havzalarının uluslararası bir yönetime devredilmesinin gündeme getirilmiş
olması başlı başına egemenlik devri anlamına gelmektedir ve Türkiye’yi
İsrail’in güdümüne sokmak demektir.
Ege’de, Akdeniz’de hâlihazırda devam eden hidrokarbon
aramaları da dâhil, karasuları tartışmalarında önceki yıllardan farklı olarak
muhatabımız sadece Yunanistan değildir. Kıbrıs’ta atılan yanlış adım
neticesinde, Güney Kıbrıs üzerinde AB de işin içine dâhil olmuştur. Suriye’de
bizimle sözde Güvenli Bölge kurmaya çalışan Amerika, Doğu Akdeniz’de Rum
tarafının en önemli destekçilerindendir.
“Medeniyetler Arası Diyalog” iddiaları geçen yıllara göre
zayıflamıştır. Çünkü bunun bir aldatmaca olduğu ortaya çıkmıştır. Diyalog
iddiaları gündemden düşürülmüş olsa da asıl hedefin İslam toprakları üzerindeki
ayrışma planlarını devreye sokmak olduğu açıklık kazanmıştır.
Ekonomik sömürünün ana aygıtı olan IMF’nin gerçek yüzünün
ortaya çıkmasının ardından, bir adım geri çekilip, başka sömürü araçlarını
ihdas etmesi algı operasyonundan başka bir şey değildir. Türkiye’nin IMF’ye
borcu kalmadığı yönünde yapılan propagandalar,
sanki Türkiye’nin hiç borcu yokmuş gibi aktarılmaya
çalışılmaktadır. Gerek Varlık Fonu, gerekse de özelleştirme adı altında bu
zamana kadar kurup büyüttüğümüz bütün ekonomik değerlerin yok pahasına elden
çıkarılması, ekonomik bağımsızlığımızı küresel odakların insafına terk etmek
anlamı taşımaktadır. AB’ye uyum çerçevesinde tarımda çalışan oranının yüzde
10’a çekilmesinin planlanması, şekere, tütüne, fındığa kota uygulanarak
insanlarımızın üretimden çekilmesi, gelecekte çok daha büyük sorunların
doğmasına sebep olacaktır.
Bütün bu yaşadığımız süreçler, münferit olmayıp, ırkçı
emperyalizmin plân ve hedeflerinin uygulanması maksadıyla, yine onlar
tarafından tanzim edilerek yürütülen olaylardır.
Ne İstiyorlar?
Yeryüzünün her tarafında, Filistin’deki uygulamalarda
görüldüğü gibi, insanları şiddet kullanarak esir ve köle yapmak isteyen ırkçı
emperyalizmin bu gayelerini, tarih boyunca, Selçuklular ve Osmanlılar
önlemişti.
Bu gerçekleri çok iyi bilen ırkçı emperyalizm, bugün
dünya planlarını uygularken, asıl hedefleri olan Türkiye’yi “İşsiz ve aç
bırakmak, borca esir etmek ve inancından uzaklaştırmakla birlikte yumuşak
lokma” haline getirmeye çalışmaktadırlar.
Türkiye’deki yönetimler genellikle maalesef iktidarda
kalabilmek için, bu dış güçlerin desteğini önemli kabul etmektedir. Bundan
dolayıdır ki, Türkiye’de hiç vakit geçirmeden, Saadet Partisi’nin iktidara
getirilmesi ve şahsiyetli bir dış politika izlenerek “Yeniden Büyük Türkiye”
idealinin hayata geçirilmesi kaçınılmaz bir zorunluluk haline gelmiştir.
3.2 Türkiye’nin Batı ve Diğer Aktörleile İlişkileri 3.2.1
Avrupa Birliği
Özellikle AB’nin, tam üyelik süreciyle birlikte, son
yıllarda, ülkemize, milletimize ve milletimizin sahip olduğu değerlere karşı
sergilemekte olduğu kabul edilemez tutum ve davranışlar, AB’yi oluşturan zihniyetin
insan hakları, inanç özgürlüğü, inanca saygı, çoğulculuk ve farklı medeniyet
mensupları ile birlikte yaşama konularında yeterince gelişmiş bir düzeyde
olmadığını ortaya koymuştur. Batılı ülkelerin hâlâ eski emperyalist ve
sömürgeci alışkanlıklarından kurtulamadıkları ortadadır.
Saadet Partisi olarak Türkiye’nin kendi tarihi
hinterlandı ile ilişki kurmasını engelleyecek hiçbir uluslararası organizasyona
dâhil olmasını doğru bulmamaktayız.
Çünkü bu doğrultuda AB veya bir başka yapıya bu şekilde
üye olmak, Türkiye’nin bağımsızlığından vazgeçmesi ve ırkçı emperyalizmin plân
ve hedeflerinin gerçekleşmesi için adım adım parçalanıp yok olmaya götürülmesi
manasını taşımaktadır.
Bu gerçekler dolayısıyladır ki, AB’ye tam üyelik yerine,
eşit koşullarda karşılıklı ikili ilişkiler içinde olmayı daha doğru buluyoruz.
Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin, tüm uluslararası ilişkilerde olduğu gibi,
barış, diyalog, adalet ve eşitlik çerçevesinde yürütülmesinden yanayız. Zira
Türkiye’nin âdil bir düzene sahip, yeni bir barış dünyasının kurulmasında
öncülük yapmasının engellenmesi, sadece Türkiye için değil, aynı zamanda AB ve
bütün insanlık için, telafisi mümkün olmayan bir kayıp demektir.
3.2.2Türkiye -ABD İlişkileri
Aynı Avrupa ülkeleriyle olduğu gibi ABD ile de barış,
diyalog, adalet ve eşitlik çerçevesinde, ilişkilerimizin sürdürülmesini
istiyoruz. ABD, kendi halkının çoğunluğunun muhalefetine rağmen, ısrarla
yürütmeğe çalıştığı bölge ve dünya barışını tehdit eden yaklaşımlarını gözden
geçirmelidir. ABD’nin, Afganistan’daki ve Irak’taki işgale derhal son vermesi,
Büyük Ortadoğu Projesi’ni tamamen yok sayması, çifte standartlı uygulamalardan
vazgeçmesi, baskıcı rejimleri desteklemeyi terk etmesi gerekmektedir. ABD’nin
ticaret savaşlarıyla, tek başına aldığı ambargo kararlarıyla dünyayı sadece
kendisi için yaşanılır kılabilmesi mümkün değildir. ABD’nin dayatmacı ve
benmerkezci yaklaşımları kısa vadede kendi menfaatine oluyor gibi algılanabilir
ama bu gidiş yakın bir zaman diliminde bütün olumsuzlukları bizzat kendisinin
de yaşamasına sebep olacaktır. Ayrıca ABD’nin bir taraftan Türkiye ile
müttefikmiş gibi hareket ederek, diğer yandan Türkiye’nin doğrudan güvenliğini
ilgilendiren konularda, farklı ilişkiler ağı ile yol almaya çalışması da asla
kabul edilemez.
3.2.3 NATO ile İlişkiler
Türkiye Soğuk Savaş döneminin başlarında üye olduğu NATO
ile Varşova Paktı yıkılana kadar kısmen tarif edilebilir bir ilişki
yürütmüştür. Ancak 1991 sonrası dönemde NATO kendisine seçtiği yeni düşman
konseptiyle beraber İslam ülkelerine karşı düşmanca tutumlar içine girmiştir.
Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı sorunlar karşısında NATO’nun vurdumduymaz
yaklaşım göstermesi kabul edilebilir bir durum değildir. Türkiye bölgesel
açıdan sorunları çözebildiği takdirde NATO da kendisini gözden geçirmesini
sağlayacaktır.
3.2.4 Türkiye - BM Güvenlik Konseyi
İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan BM yapısı ve bu yapı
içerisinde ayrıcalığı olan “Güvenlik Konseyi”nin, hiçbir sorunu çözemediği
gibi, güç ve paylaşım savaşlarıyla daha da karmaşık hale getirdiği ortadadır.
BM’deki bu yanlışların düzeltilmesine yukarıda açıklanan tarihi ve coğrafi
nedenlerle, Türkiye BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi olmalıdır.
3.3 Türkiye’nin Komşularıyla İlişkileri
Dış güçlerin etkileri ve manipülasyonları ile milli
menfaatlerimize aykırı olarak, yapay sebeplerden dolayı komşularımızla
ilişkilerimizi gerginleştirmeyi tamamen yanlış bir davranış olarak görüyoruz.
Bütün komşularımızla, her alanda en ileri ilişkilerin
kurulmasından yanayız. Mevcut sorunların bu ilişkiler sayesinde
çözümlenebileceğine inanıyoruz. Türkiye komşularıyla sorunlarını ne Washington,
ne Moskova, ne Brüksel ne de başka odaklar üzerinden konuşarak çözebilir. “Çok
Taraflı Diplomasi” ve nerede, neyi yapabileceğini bilen bir anlayışla,
Türkiye’nin ayakları yere daha sağlam basacaktır.
3.4 Türk Cumhuriyetleri ile İşbirliği
Tarih, kültür ve manevi bağlarla bağlı olduğumuz kardeş
Türk Cumhuriyetleri ile temel ilkeler çerçevesinde, en ileri örnek ilişkilerin
tesis edilmesini istiyoruz. Bunun için gerek ikili, gerekse müşterek üye
olduğumuz kuruluşlar içindeki ilişkilerimizi geliştireceğiz. Ekonomik ve
kültürel olarak yeni ve ileri işbirliği imkânlarını araştıracağız.
Adriyatik’ten, Çin Seddi’ne uzanan bu kültür ve inanç havzamızın olması
gerektiği gibi doğru ve sağlıklı ilişkiler ağı ile donatılması gerektiğini
düşünüyoruz. Bu gerçekleştirildiği takdirde, hem bölgemizin hem de dünya
barışının olumlu etkileneceğine inanıyoruz.
3.5 Türkiye-İran İlişkileri
İran ile Türkiye 400 yıla yaklaşan bir zaman diliminde
sınır ihtilafı yaşamamış iki sınır komşusu ve kardeş ülkedir. ABD’nin P5+1
ülkelerinin İran ile imzaladığı Nükleer Anlaşma’dan çekilmesinin ardından,
İran’a dönük yaptırım kararları ve tehditler doğrudan bölge barışına
yapılmaktadır. Türkiye başta Suriye meselesi olmak üzere diğer bütün bölgesel
sorunların çözümü ve ekonomik açıdan İran ile birbirini destekleyici adımları
atmalıdır.
3.6 Rusya ile İlişkiler
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Rusya ile
olan ilişkiler her geçen gün daha da önemli bir hale gelmektedir. Türkiye’nin
özellikle Suriye meselesinde Astana Süreci ile daha yakın çalışmaya başladığı
Rusya ile hem bölgesel sorunların ortadan kalkması, hem de tarihi ve kültürel
bağlarımızın olduğu Orta Asya Türk Cumhuriyetleriyle birlikte ekonomik açıdan
karşılıklı adımların atıldığı altyapı oluşturulmalıdır. Akkuyu Nükleer santrali
ve S-400 Hava Savunma Sistemleri gibi iki önemli başlıkta da süreçler bir an
önce tamamlanmalı ve başarıyla sonuçlandırılmalıdır. Bütün bunlar Türkiye’yi
tek taraflı bağımlılık gibi yanlış bir noktaya da götürmemelidir.
3.7 Çin İle İlişkiler
Çin hem nüfus yapısı hem de ekonomik gücü ile dünyada
önemini sürdürmektedir. Son yıllarda yakaladığı büyüme oranları ile dünya
ekonomisi için de her geçen gün önemi artmaktadır. Türkiye Çin ile ilişkilerini
sağlıklı bir zemine oturtmalıdır. Ancak Doğu Türkistan’dan bütün dünyaya
yansıyan görüntüler ve orada yaşananlar asla kabul edilemez. Türkiye aynı
değerleri paylaştığı Doğu Türkistan halkının karşı karşıya kaldığı
olumsuzluklarda olması gerektiği şekliyle sorunun çözülmesini temin edecek
yolları bulmalıdır. Çin yanlış adımlar atarak bu meselenin batılı güçlerin
istismarına da neden olmamalıdır.
3.8 Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Her ne kadar kurulduğu günkü gibi bilinirliği ve algısı
güçlü olmasa da Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı aktif bir şekilde
harekete geçirilmelidir. Bu doğrultuda Karadeniz havzasındaki ülkelerin
ekonomik işbirliğinin geliştirilmesine ve teşkilat içinde Türkiye'nin
etkinliğinin artırılmasına gayret edilecektir. Üye ülkelerle ticaret hacmimizin
artırılması ve karşılıklı yatırımların yapılması teşvik edilecektir.
Karadeniz havzasının bir işbirliği havzası haline gelmesi
için Türkiye üzerine düşeni yapacaktır. Bu kapsamda Karadeniz’e kıyısı olmayan
ülkelerin burada savaş gemileri bulundurmasına karşı olduğumuzun bilinmesini isteriz.
3.9 Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO)
Türkiye, İran ve Pakistan tarafından kurulan ve daha
sonra tarihi ve kültürel bağlarımızın bulunduğu diğer üye ülkelerin de
katılımlarıyla genişleyen ECO’ya ayrı bir önem veriyoruz. Yukarıda belirttiğimiz
ilkeler ışığında ECO üyesi ülkelerle kültürel, ekonomik, altyapı, teknolojik,
siyasi ve diğer alanlarda işbirliğinin geliştirilmesi için her türlü gayret
gösterilecektir.
3.10 İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT)
Türkiye, İslâm İşbirliği Teşkilatı’nın güvenilir bir
üyesi olarak, üye ülkelerle daha yakın ekonomik ve kültürel ilişkiler
içerisinde olmalıdır. Kurulacak bu ilişkilerin geliştirilmesi karşılıklı
yararımıza olacak şekilde en üst düzeye getirilecektir.
Uygulanan çifte standartların ortadan kaldırılması ve her
türlü haksızlığın önlenebilmesi için, İİT’nin çok daha etkin bir hale
getirilmesi konusunda Türkiye’ye önemli görevler düşmektedir. İnanıyoruz ki bu
konuda her türlü önlemin alınması ve çabanın gösterilmesi, sadece 2 milyarlık
İslam dünyasının huzur ve barışını sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda dünya
barışına ve âdil bir uluslararası sistemin kurulmasına da önemli katkılar
yapacaktır. İslam ülkeleri birlikte karar alabilmeleri ve ortak hareket
edebilme kabiliyetlerinin gelişmesi, yaşanan olumsuzlukların ortadan
kaldırılması adına önem arz etmektedir. Bu dünyanın herkes için yaşanabilir
olması, tek taraflı güç kullanımların engellenebilmesi ile mümkün olacaktır.
Aynı zamanda İslam ülkeleri kendi yer altı ve yer üstü zenginliklerini korumak,
bunları öncelikle kendi halklarının istifadesine sunmak, sonra da insanlığın
ortak değeri haline dönüştürecek adımları atmak zorundadırlar.
Bu çerçevede, Türkiye’nin öncülüğünde faaliyet gösteren
“İslam Ülkeleri Ekonomik İşbirliği Daimi Komitesi (İSEDAK)”ın daha etkin,
şuurlu ve verimli çalışmasını sağlayacağız.
3.11 D-8
Türkiye, 15 Haziran 1997'de D-8'lerin kurulmasına öncülük
etmiştir. Türkiye bunu huzur, barış ve mutluluğun hâkim olduğu “Yeni Bir
Dünya”nın kurulabilmesinin, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin katkılarıyla
daha kolay gerçekleşebileceği inancıyla yapmıştır.
D-8'lerin kuruluşunu, insanlığın çektiği bunca acılardan
sonra, D-8’lerin bayrağında yer alan altı temel ilke üzerine, yeni bir dünyanın
kurulması için günümüze bir ışık olarak görmekteyiz.
Ülkeler arasındaki sorunların çözümü ve yeni bir dünyanın
kurulmasında aşağıda açıkladığımız altı esas, yeni bir ruh, yeni bir heyecan
getirecektir. İkinci Dünya Savaşı sonrası galip devletlerin Şubat 1945’te
Yalta’da oluşturdukları mevcut dünya düzeni, insanlığa huzur getirmemiştir.
Yeni bir uzlaşma zeminine, yeni bir başlangıca ihtiyaç vardır. D-8 bu uzlaşma
zemininin ana aktörüdür.D-8gelişmekte olan ülkelerin temsilcisi olarak
konumlandırılmalıdır. Ümit ediyoruz ki; böylece barış, diyalog, adalet,
eşitlik, işbirliği, insan hakları ve demokrasi ilkeleri çerçevesinde sorunları
çözüme kavuşturup, özlenen, âdil uluslararası sistemi birlikte kurmaları ancak
bu samimi çabalarla mümkün olacaktır.
3.12 Atılması Gereken Adımlar
• Materyalist bakış açısı insanlığının en önemli
sorunudur. Bu sorun insanlık için en önemli tehditlerin başında gelmektedir. Bu
sorun ahlaki ve manevi değerlerin yeniden ihyası ile aşılabilir.
• Baskıcı rejimlerin doğasında, zayıfı haklı da güçlüye
karşı korumayan bir anlayış vardır. Bunun adı zulümdür, haksızlıktır. Hak
kavramı güce göre değişen bir kavram değildir.
“İnsanlık bugün neden acı çekiyor?” sorusunun cevabı net
olarak budur. Bu duruma “dur” denilemediği takdirde, insanlığın huzur bulması
mümkün olmayacaktır. Bu anlayışı değiştirmek şarttır. Aksi halde herkes bir gün
bu yaklaşımın neden olduğu olumsuzluklardan üzerine düşeni alacaktır.
• Çatışmanın yerine diyalog esas olmalıdır.
Huzura ve barışa giden yol, samimi işbirliği ve
dayanışmadan geçer. Bu da ancak diyalogla olur. Diyalog zemini herkes için bir
fırsattır. Çatışmayı öncelemek sorunları daha da içinden çıkılmaz noktalara
taşır.
• Uluslararası ilişkilerde çifte standart değil adalet
esas alınmalıdır.
Mevcut dünya düzeninde insan hakları, özgürlükler,
demokrasi gibi kavramlar daha çok propaganda amacıyla kullanılmaktadır ve çifte
standartlar mevcut uluslararası
sistemin karakteristiği haline gelmiştir. Kendi
ülkelerinde insan hakları ve özgürlüklere sahip çıkan bazı ülkeler, söz konusu
“öteki”nin hakkı, özgürlüğü olduğunda bunu görmezden gelmekte ve çıkarları için
taban tabana zıt davranışlar sergilemekte bir beis görmemektedirler.
• Eğer bu dünyada bütün insanlar barış ve huzur içinde
yaşayacaklarsa, bunun için adalet esas olmalı, çifte standartlar terk edilmeli,
insan hakları ve özgürlüklerin herkes için geçerli olduğu kabul edilmelidir.
• Üstünlük iddiasından vazgeçilmeli, eşitlik esas
olmalıdır.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından “Yeni Dünya
Düzeni”nin küresel hâkimiyet mücadelesini bitireceğine dair iyimser havalar
çoktan dağılmıştır. Kısa zamanda görülmüştür ki hegemonya mücadelesi devam
etmektedir. Şimdi daha karmaşık ilişki ağları üzerine, alan açma, mevzi kazanma
mücadeleleri daha da hızlanmıştır. Bu durum gücün istismar edilmesine sebep
olmaktadır. Bu eşitsizlikler olduğu müddetçe, dünyanın başı dertten
kurtulmayacaktır.
• Sömürü yerine âdil paylaşım ve işbirliği esas
alınmalıdır.
19. ve 20. yüzyıllar sömürü ve dünyayı paylaşma
yüzyılları olarak tarihe geçti. Bu mücadele milyonlarca insanın ölümü ve sakat
kalması ile sonuçlanan savaşları getirmiştir.
Irkçı emperyalizmin bütün dünyayı kendisine köle yapmak
için kullandığı en önemli vasıta, faizci kapitalist sistemdir. Bu insafsız ve
sakat sistem eliyle küçük bir emperyalist azınlık bütün insanlığı
sömürmektedir. Bu taşınabilir bir sistem değildir. Mutlaka bir yerde
sıkıntıların ortaya çıkması kaçınılmazdır.
Sömürgecilikle işgal edilen ülkelerin zenginlikleri
gelişmiş ülkelere akmış; zenginler daha zengin, fakir ülkeler ise daha fakir
hale gelmiştir. Bugün gelişmiş kuzey ülkeleri ile gelişmekte olan ve geri
kalmış güney ülkeleri arasında gelir dağılımı ve yaşam standardı açısından
derin uçurumlar oluşmuştur. Gelişmekte olan ekonomiler borç yükleri altında
ezilmiş, borçlarının faizlerini bile ödeyemez duruma gelmişlerdir.
Bu durumdan, sadece fakir güney ülkeleri değil, gelişmiş
olan bazı ülkeler de kendi elleriyle oluşturdukları bu sonuçtan rahatsız olmaya
başlamışlardır. Sorun sadece borç ve faizlerin geri ödenememesi ile sınırlı
değildir. Bugün, refah ve özgürlük isteyen
güney ülkelerinin insanlarının, gelişmiş batılı ülkelere
akın etmeleri sonucunda Batıda göçmen sorunu ortaya çıkmıştır. Böylece bu
asırda dünyanın en ciddi sorunlarından birini göçmenler sorunu oluşturmaktadır.
Sömürü araçlarından biri de gelişmiş ülkelerin gelişmekte
olan ülkelere verdikleri yüksek faizli borçlardır. Bu şekilde ülkeler arası
gelir dağılımı daha da bozulmuştur. Şimdi fakir ülkeler borçlarının faizlerini
dahi ödeyemez hale gelmişlerdir. Sömürü bütün dünya için felakettir. Bu durum
bumerang gibi geri dönüp sömürü düzenini kuranları da mutlaka bulacaktır.
Bütün bu sorunlar sömürü ile değil ancak samimi
işbirlikleri ile aşılabilir.
• Baskı, totalitarizm ve faşizm insanlara acı ve gözyaşı
getirmiştir; insanlığın mutluluğu için, insan hakları ve özgürlüklerin tüm
dünyada hâkim olması gerekmektedir.
Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası savaşan ülkelerin
yaşananlardan ders alarak ortaya çıkardıkları çeşitli insan hakları ve özgürlük
sözleşmeleri kâğıt üzerinde kalmamalı, yeryüzünde yaşayan bütün insanlar için
uygulanır hale getirilmelidir. Bu metinleri hazırlayanların, dün içine
düştükleri durumları unutup, bugün onları yaşadıkları diğer halklara
yaşatmalarını anlamak mümkün değildir.
Saadet Partisi, tüm insanlığa saadet getirecek adil bir
uluslararası sistemin kurulması için aşağıdaki şu prensiplerin zorunlu olduğuna
inanmaktadır:
•Savaş değil, Barış
•Çatışma değil, Diyalog
• Çifte standart değil, Adalet
•Üstünlük değil, Eşitlik
•Sömürü değil, İşbirliği
•Baskı ve Tahakküm değil; İnsan Hakları, Özgürlükler ve
Demokrasi
Aslında bu açıklanan sebeplerden dolayıdır ki, D-8’lerin
bayrağında bu temel prensiplere işaret etmek üzere 6 tane yıldız bulunmaktadır.
Biz bu prensipleri merkeze alan bir barışdünyasmm
kurulmasında, Türkiye’nin öncülük yapacağına inanıyoruz. Türkiye, tarihi ve
coğrafyası ile büyük imkânlara sahip olduğu gibi, aynı zamanda bütün insanlığın
huzuru için gerekli olan bu büyük sorumluluğu taşımaktadır.
4. SONUÇ
Bugün ülkemizin ve dünyanın gelmiş olduğu noktada huzur
ve refah için her zamankinden çok daha fazla Saadet Partisine ihtiyaç vardır.
Çünkü etkinliğini ve baskınlığını bütün dünyaya hissettiren emperyalist
zihniyetler insanlığı felakete götürmüş ve ülkelerin iç işlerine doğrudan
müdahale ederek darbelerin, krizlerin, iç karışıklıkların, türlü vesayet
savaşlarının ortaya çıkmasına sebep olmuşlardır.
Saadet Partisi Milli Görüş anlayışı ile başta milletimiz
olmak üzere bütün insanlığı saadete götürecek olan hakka ve adalete dayalı
”Yeni Bir Dünya” kurma görevini tarihi bir sorumluluk olarak yüklenmiştir.
Milli Görüş; hakkı üstün tutan, maneviyatçı olan ve nefsi
davranmamayı ilke edinen milletimizin kendi dünya görüşüdür. Hareket noktası
şefkat ve sevgidir. Adaletin kâmil manada tesisi için gayret göstermek ve
hukukun üstünlüğünü savunmaktadır. Herkes için adalet, herkes için refah ve
herkes için izzet ve saygınlık istemektir. Dolayısıyla iyinin, güzelin,
doğrunun, faydalının ve adil olanın egemenliği için çalışmaktadır.
Bu programın ruhunda;
• Ahlak ve Adalet
• Huzur, Barış ve Kardeşlik,
• İnsan Hakları ve Özgürlükler,
Gövdesinde;
• Hukukun öncülüğüne dayanan “Gerçek Demokrasi”,
•Milletin emir ve hizmetinde “Güçlü Adil Yönetim”,
• İnsan onur ve haysiyetine yaraşır “Sosyal Güvenlik”,
• Üretim ekonomisi temelli kalkınmanın sonucu “Herkese
Refah”,
• “Yeni Bir Dünya”nın kurulmasına etkin katkıda bulunan
“Öncü Türkiye” vardır.
Programımızın ülkemizin ve bütün dünyanın beklediği ve
özlediği saadete kavuşmasına vesile olmasını diliyor, tüm vatandaşlarımızı
Saadet Partisi etrafında kenetlenmeye davet ediyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder